"Karardı Karadeniz" kitabından Kamil Soylu'nun makalesinin giriş bölümünü yayınlıyoruz.
Karadeniz deyince herkesin aklına ilk gelen simgesel değerler yavaş yavaş yok olmakta. Hamsiden kemençeye, silahtan ahlak anlayışına, mutfak kültüründen mimarisine ve yaylasına kadar Karadenizli ile özdeşleşen değerler kayboluyor.
Bir yandan göç olgusu ve popülarite tutkunu yöneticiler sayesinde kolay tüketilen televole kültürü Karadeniz'in köylerine ve yaylalarına kadar yayılırken, diğer yandan son çeyrek yüzyıla bakıldığında Karadenizlinin gündemindeki sorunların da farklılığı dikkat çekmektedir.
Kimi araştırmacıların kabuk değiştirme olarak nitelediği bu süreçte farklı olsa da Karadeniz insanı mücadeleci ruhunu sürdürmektedir.
Çay ve fındığın ekonomideki değer kaybının getirdiği sorunların yanında, Çernobil ile artan kanser vakaları ve arada bir kontrolsüz gelişen milliyetçi refleksin yankıları dışında, sahil yolu katliamına karşı sergiledikleri cılız tepkiyi de telafi edercesine son zamanlarda gittikçe yükselen HES'lere karşı muazzam duruşları şüphesiz Doğu Karadenizlinin gündemine oturan en dinamik sorunlardır.
Karadenizli olmanın tarifi, klasik anlamda coğrafi olarak şüphesiz Karadeniz bölgesinin insanı olmaktır. Çalışmamızda üzerinde duracağımız Karadenizlilik, coğrafi bölgeden çok Karadenizlilik ruhu ve Karadenizlilik algısıyla ilgilidir.
Bu algı Karadenizlinin algısı olmayıp Türkiye genelinin algısıdır. Hatta Türkiye sınırlarını da aşan bir algıdır. Aynı algı Anadoluluk kavramında da vardır. Coğrafi olarak Anadolulu olmakla Anadolu insanı olmanın farklılığı gibi diyebiliriz.
Karadeniz bölgesi bilinenin ya da algılananın aksine etnik ve kültürel olarak hiç de homojen olmayıp, toplumsal yapısında farklı dokular barındırır. Bu farklılık, geleneklerinden inançlarına, müziğinden oyunlarına ve mutfağından mimarisine kadar tüm yaşam alanlarında görülür. Fakat biz bu ayrıntılara girmeden, sadece ülke genelindeki algıdan söz edeceğiz.
Karadenizli olmanın ülke genelinde oluşturduğu algı, Karadeniz insanını farklı bir anlayışla öne çıkarmaktadır. Bu farklılık tek bir üsluba oturmaz, değişken karakterlidir.
Kimilerine göre uyanık, sivri zekâlı, tez canlı, becerikli, şakacı ve bir o kadar da asabi bir tiptir. Kimilerine göre ise anlayışı kıt, geç anlayan, öğleden sonra kafası çalışmayan, yani biraz geri zekâlı ve yontulmamış bir tiptir. Temel fıkralarının malzeme kaynağıdır. Karalahana ve mısır ekmeği ile beslenen, hamsiden başka balık bilmeyen uzun burunlu biraz da matrak insanlar diyebiliriz.
Bu algılamalar kimi zaman önyargılar oluştursa da pek önemsenmediğini belirtmekte yarar vardır. Asıl önemli olan Karadenizlinin Karadenizli olmasına kattığı değerlerdir.
Peki, nedir bu değerler? Temel'inden Fadime'sine, ahmaklığından uyanıklığına, horonundan yaylasına, muhafazakârlığından hoşgörüsüne ve Lazlığına kadar bugün tükenmekte olan her şey...
Karadenizliyi Karadenizli yapan değerlerin içinde biraz da Laz olmak vardır. Evet, toplum Karadeniz'i Lazlarla özdeşleştirip her Karadenizliyi Laz kabul etmektedir.
Bu algı yanlış olsa da kimsenin bir itirazı yok. Karadeniz'in bunca farklı dokusuna rağmen, her Karadenizli kendisine yapılan Laz yakıştırmasını etnik ayrımcılığı çağrıştırmadan benimser. Bunun sebebi pek araştırılmayıp, ülkenin bölünmez bütünlüğünde sağlam bir yapı taşı oldukları kolaylığına bağlanır. Lazlığın dışında Karadeniz içinde farklı önemler atfedilen lokal alanlar da vardır.
Biraz Rizeli olmak ve biraz da Trabzonlu olmanın yanında Karadeniz'de Oflu olmak farklı bir özelliktir.
Oflular ayrıcalıklı kişilerdir. Nerelisin diye soranlara, Ofluyum derler. Of'un nereye bağlı olduğunu sorarsanız doğrudan yukarıya (Allaha) bağlı bir cumhuriyet olduğunu söylerler. Bayrakları da var. Kırmızı siyah çizgili şal ve peştamal.
Diğer yandan muhafazakârlık ve inançlarıyla da Karadenizlilerin tartışma götürmez dine bağlılıkları bilinir. İlahiyatçıların dışında da en derin hocalar Rize ve Trabzon'dan çıkmıştır.
Katı ve tutucu tavırlarıyla zaman zaman milliyetçi çıkışların öne çıkıp ağır bastığı Karadeniz toprakları aynı zamanda Tanzimat döneminden bu yana devrimci önderlerin yetişmesiyle de öne çıkmıştır.
Anlayacağınız Karadeniz gerçekten verimli bir coğrafyadır, gerçekten renkli bir dokudur.
Bu saydıklarımızın hepsi Karadenizliye Karadenizlilik katmış önemli değerlerdir şüphesiz. Ama ne var ki bu özelliklerin birçoğunu Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki insanların da taşıdığı söylenebilir.
En azından Karadeniz dışındaki birçok insan böyle düşünecektir. Ben de aynı düşüncedeyim. Anadolu insanı dürüsttür, saftır, çalışkandır ve efendidir. Oysa Karadenizliliği Anadoluluktan ayıran özellik daha farklıdır. Daha doğrusu Karadenizliliğin bir tarafı herkesçe bilinen algıysa, diğer tarafı da pek bilinmeyen olgudur. (KA/EKN)
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Karardi Karadeniz, sardı dört yanumuzi/
Bu gaybana sevdaluk, alacak canumuzi..."
Hasan Tunç'un meşhur türküsü böyle söyler...
Uğur Biryol'un derlediği İletişim Yayınları'nın Memleket Kitapları dizisinden yayımlanan "Karardı Karadeniz", kararan Karadeniz'in makûs yakın tarihine bakıyor: Ekonomik çöküntü, yoksullaşma, çay tarımının sorunları, göç ve nüfus kaybı, milliyetçi feveran, kent kültürünün aşınması, sosyal gerileme, kültürel asimilasyon, sahil yolunun ve hidroelektrik santrallerinin yol açtığı tahribat, "Nataşalar" ve kadın-erkek ilişkilerinde kriz, Trabzonspor'un bir türlü şampiyon olamaması...
Ama kitap büsbütün karamsar da değil. Arkeolojik zenginliğe, çokkültürlülüğün hazinelerine, asimilasyona karşı reasimilasyonun yol açtığı kültürel canlanmaya da bakmayı ihmal etmiyor. Özellikle müzikte, Kazım Koyuncu'nun mirasıyla, Karadeniz rock'ıyla gelen berekete hevesle bakan yazılar var. HES karşıtı mücadeleler ve Hopa'da esen muhalif rüzgâr da görmezden gelinmiyor.
"Laz" klişesi, "Karadenizli"nin tektipleştirilmesi "Karardı Karadeniz"in ortak dertlerinden biri. Kitaba yazılarıyla destek veren Kamil Aksoylu, Cemil Aksu, Latife Akyüz, Ömer Asan, Uğur Biryol, Mehmet Bozok, Hüseyin Çoban, İbrahim Dizman, Ali Eroğul, Mehmet Akif Ertaş, Mahmut Hamsici, Murat Karasalihoğlu, Kıvanç Koçak, Metin Kondel, Ayşenur Kolivar, Hakan Kulaçoğlu, Selçuk Küpçük, Ahmet Özer, Mahir Özkan, Nilüfer Taşkın, Vahit Tursun ve Birkan Yüksel, "O klişelerin bir cephesinde 'asabilik' varsa, öteki cephesinde bir yaşam neşesi yok mudur" diye soruyorlar.