10 Mart 2009'da evinde öldürülmüş olarak bulunan Dilan Pirinç'in sadece ailesinin takip ettiği ve çoğumuzun da unuttuğu dava sonuçlandı.
Eski sevgili B. C.K. "kendini kaybetmesi" ile Dilan'ı 18 defa bıçaklamış ve sonrasında da evine kaçıp, babasından kendisini polise teslim etmesini istemiş.
İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi uzun bir süre sonra kararını verdi ve sanığın haksız tahrik indirimi talebini reddetti:
''... haksız tutum ve davranışların başlangıçtan itibaren sanıktan kaynaklandığı, olay günü de oluş bölümünde öldürüleni ayrılmama konusunda zorlayan sanığın, olumsuz cevap alması üzerine yedisi öldürücü 18 bıçak darbesi ile yaralayarak öldürdüğü kanaat ve sonucuna varıldığından, sanık lehine haksız tahrik hükümleri uygulanmamıştır."
Mahkeme, hükmünde, "kasten öldürmekten dolayı müebbet hapis cezasına ancak sanığın duruşmalardaki hal ve tavrı ve pişman olması üzerine 25 yıl ile cezalandırılmasına" karar verdi.
Türk Ceza Yasası (TCK) 81/1'den hüküm veren mahkeme olayı bir bütün olarak değerlendirmedi. Aynı yasanın 82. maddesi nitelikli öldürmeyi tanımlar ve cezasını belirtirken, TCK. 82/b bendinde kasten öldürmenin canavarca hisle işlenmesi halinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtiliyor.
Acaba 18 bıçak darbesi sıradan bir vakalardan mıdır? Kasten öldürmenin, "basit haline mi" yoksa "nitelikli haline mi" girmektedir? Sayın Mahkemenin, iddianamede iddia edilen suç ve talep edilen cezanın dışına çıkması gerekli idi. Pirinç cinayetinde olması gereken ceza canavarca hisle kasten öldürmenin sonucu olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır.
Olması gereken örnek kararlardan
İstanbul Fatih ilçesinde iki transseksüel arkadaşın evine giren üç kişinin, transseksüel kadın F.Y. i öldürülmesi, arkadaşı S. Ö'yü ise ağır yaralanması olayında İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği karar örnek niteliktedir.
Mahkeme 17 Ekim 2010'da meydana gelen olayı kısa bir süre içinde sonuçlandırmış ve 8 Haziran 2011'de kararını verdi. Sanıklar Zafer Tunç, Fatih Kotan ve Mesut Acar'ın her bir olay için ayrı ayrı cezalandırılmasına dair verilen kararda tüm sanıklar için TCK. madde 82/1'den ağırlaştırılmış hapis cezası ile cezalandırıldılar.
Ancak mahkeme takdir hakkını kullanarak sanıkları duruşmalardaki tavırlarından dolayı müebbet hapis cezası ile cezalandırmaya karar verdi. Olayda S. Ö.'yü öldürmeye teşebbüs ile başkaca suçlardan da ceza verildi.
Olayda haksız tahrik indirimi yapılmadı, sanıkların muhakeme süreci içindeki tavırlarından dolayı takdiri ceza indirimi yapıldı. Mahkeme, sanıkların ifadeleri ile yetinilmeyip kapsamlı bir araştırma yaptı. Ancak bu iki dava dosyasının aksine son derece iç karartıcı bir karar da İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinden çıktı.
Gey katillerine haksız tahrik indirimi
Tolgahan Gürsoy ağustos 2010'da Gültepe Şişli'de Ahmet Öztürk'ü öldürdü. Savcılık iddianamesinde, nefret suçu olarak tanımlayacağımız cinayetin sanığı için "Haksız tahrik altında A.Ö.'yü kasten öldürme suçundan dolayı müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasını" talep etti.
Daha sonra bu iddianame mahkemenin kararı haline gelecektir.
İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi, A. Ö. cinayetinde olaya dair sadece iki tanıkla esasen sanığın ifadelerine dayanarak karar verdi.
Dava dosyasını incelediğimizde karşımıza çıkan bildik savunmaların olduğunu görmekteyiz.
"Para karşılığında bir kadınla birlikte olacağım vaadi ile planlı bir şekilde kandırıldık" diyen sanık, devamla "korku ve tiksintiyi yaşadığım sapıkça ve iğrenç isteklerine boyun eğmem için namus ve canıma karşı saldırıda bulunmuştur" diyor.
Ayrıca sanığın vekili mahkemeye verdiği yazılı savunmalarında da müvekkilinin "erkeklik gururunun ayaklar altına alındığını" belirtiliyor.
Mahkemenin 6 Ekim 2011'de verdiği kararında sanık lehine şu ifadeler de yer alıyor: "Sanığın bildirdiği savunma, savunmanın tanığı Nevzat'ın beyanı ile doğrulanmış olmasına, aksini gösterir delil de bulunmamış olmasına göre maktulün, sanığı savunmada geçer biçimde cinsel fantezilerini gerçekleştirmek amacı ile zorladığı, bıçak çektiği, bazı cinsel davranışlarda bulunmasını istediği, aralarında çıkan boğuşma sırasında bıçağı ele geçirdiği ve bundan sonra maktulü öldürdüğü... Haksız hareketlerin vardığı boyut sanık üzerindeki etkiler göz önüne alındığından cezasında azami derece indirim yapılması gerektiği sonucuna varılmış olmakla 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına..."
Eşcinsel erkeklerin uğramış oldukları saldırılar neticesinde, mahkemelerin verdikleri kararlar hep sanık lehine oluyor. Benzer pek çok olayda sanıkların ifadeleri ve cinayete dair özellikler; bıçağın kullanılması, onlarca bıçak darbesi, savunmaları aynı yönde olması gibi benzerlik taşıyor.
Mahkemeler hüküm kurarken ağırlıklı olarak sanıkların beyanını göz önünde bulunduruyor ve kararlar sanıklar lehine oluyor.
Bir darbe de Yargıtay'dan
2006'da evinde öldürülen Abdulbaki Koşar'ın dava dosyası uzun süredir Yargıtay'da idi.
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava, mahkemenin sanık lehine yaptığı haksız tahrik indirimi ile LGBT bireylerin tepkisini çeken davalardan birisidir.
Mahkeme, kararında sanığın kasten öldürme suçundan müebbet hapis cezası vermiş ancak haksız tahrik ve takdiri indirimler sonucunda cezayı 15 yıla indirdi.
Temyiz edilen dava dosyası dört küsur yıldan sonra 18 Temmuz 2011'de karara çıktı. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, kararında "....cezayı azaltıcı takdire ve tahrike ilişkin sebeplerin niteliği ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde düzeltme sebebi dışında isabetsizlik görülmemiştir" denilerek yerel mahkemenin öldürme cezasını onadı.
Aynı dava dosyasında öldürmeden sonra işlenen hırsızlık suçuna dair ise "hükmün açıklanmasının geriye bırakılması yönünde bozulmasına" karar verildi.
Koşar'ı öldüren kişinin haksız tahrik neticesinde cinayeti işlediği kabul ediliyor.
Cinayetin işlenmesinden sonra geride delil bırakmak istemeyen hükümlüye hırsızlıktan dolayı verilen cezanın, hükmün açıklanmasının geriye bırakılması müessesinin işletilmemesinden dolayı Yargıtay, kısmen "bozma" kararı verdi. Yani, hırsızlık suçunun işlenmemiş olması kabul ediliyor.
Yargıtay'ın N. Ç.kararından sonraki yakın zamanda verdiği hatalı kararlarından birisi ile karşı karşıyayız.
Sorunlu alanlardan birisi de, mahkemelerin "takdiri indirim" kullanımına dairdir. Mahkemelerin duruşmalarda sanıkların lehine kullandıkları ve "TCK 62/2" [1] de düzenlenen takdiri indirimler çoğu zaman sanıklar için can simidi olmaktadır.
Sanığın, duruşmalarda iyi hal ve tavırları nedir? Pişman olmak yeterli midir? Sanığın söz alırken ayağa kalkması, takım ceket kravat giymesi mi, boynunu büküp yaptıklarından pişman olduğunu söylemesi mi hâkimlerin sanık lehine takdir hakkını kullandırtan?
Homofobi sınır tanımıyor
Yakın bir zamanda İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi'nden çıkan bir kararda da TCK. 225. maddeyi ihlal ettikleri gerekçesi ile iki eşcinsel erkeğe ceza verilmiş ve aynı suçu işleyebileceklerine kanaat getirilerek "hükmün açıklanmasının geriye bırakılmamasına"[2] ve "cezanın ertelenmemesine" karar verildi.
Kamuya açık bir alanda birbirine oral seks yapıldığı iddiası ile açılan davada mahkeme, fiilin ne zaman ve nerede işlendiğini araştırmaksızın karar verdi.
TCK'nin 225. maddesinde düzenlenen hayâsızca hareketlerde bulunma suçunun mağduru kamuoyudur. Kamuoyunun suçtan zarar görmesi için, hayasızca hareketlerin kamuoyunun huzurunda işlenmesi gereklidir.
Olay, iki eşcinsel erkeğin Şubat ayında gece yarısı bir araçta oral seks yapmalarına dairdir. Kimsenin tanıklık etmediği, edemeyeceği (devriye gezen polis memuru dışında) bir olaydan dolayı suçun unsurları gerçekleşmiştir diyebilir miyiz?
Mahkeme kararının tartışmalı olmasının ötesinde, sanıkların sabıkasız oluşları, GBT [Genel Bilgi Toplama] de aleyhlerinde bir kaydın olmaması göz önünde bulundurularak cezanın ertelenmesi gerekli iken ceza ertelenmedi.
Mahkeme gerekçeli kararında "Sanıkların bir daha suç işlemeyeceği yönünde mahkememizce olumlu kanaat oluşmadığından ve yasal koşullarda bulunmadığından sanıkların cezasının ertelenmesine yer verilmemiştir" diyerek ayrımcılık yaptı.
Sorunlu diğer bir konu ise eşcinsellerin cinsel hayatlarında dair mahkemenin sahip olduğu kanaattir.
Eşcinsellik ve seks birbirinden ayrılmaz olduğunu düşünen mahkeme bu cinselliğin kamuya açık alanda olmasını hoş görmemekte, cezalandırmaktadır.
TCK. 225 maddesini heteroseksüel bir çift ihlal etmiş ve mahkemeye yansıyan bir durum olsa idi, böyle bir karar çıkar mıydı? Elbette hayır.
Olayımız itibari ile "hükmün açıklanmasının geriye bırakılmaması" müessesesinin işletilmemesi hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Sayın Mahkemenin, sanıkların bir daha suç işleyeceklerine üç dört dakikada kanaat getirmesi ise homofobidir sadece.
Nefret suçları tanınsın
31 Temmuz 2011'de evinde öldürülen transseksüel kadın Didem Soral'ın katili olay mahallinden kaçamadan yakalandı.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığında yürütülen soruşturma dosyasında katilin ifadeleri bizlere hiç yabancı değil. "Didem'le facebook üzerinden tanıştık, ciddi beylerle tanışmak istiyormuş, evine gittim. Yatak odasına gittik, kadın olmadığını farkettim. Travesti olduğunu söyledi, ben de travestilerle birlikte olmam dedim. Suratıma tokat attı, sonrasında şuurumu kaybettim. Kendime geldiğimde elimde bıçak vardı" şeklinde ifade verdi.
Didem, henüz 24 yaşında idi. Soruşturma dosyası henüz sonuçlanmadı. (FS/BA)
* Avukat Fırat Söyle, Lambdaistanbul Hukuk Danışmanı