"Nice emeklerle yetişen, ressam, müzisyen, sporla uğraşan, mimarlık mesleğinde son derecede başarılı oğlumuzun, 11.4 gram esrar bulundurduğu yargılama sonucunda kanıtlansa bile, Onur Yaser'imiz, denetimli serbestlik ve koruyucu önlemlerden faydalanarak sapasağlam genç bir adam olarak yaşamını sürdürecek, nice güzellikler ve sevdalar yaşayacak, nice eşi bulunmaz eserler yaratabilecekken, emniyet görevlileri, onun kendi yaşamına kıymasına neden olacak süreci hazırladı."
Onur Yaser Can, gözaltına alındı, kötü muamele gördüğünü, aranırken çırılçıplak soyunduğunu söyledi, psikolojisi bozuldu. Üçüncü kez ifadeye çağrıldığını öğrenince intihar etti. Annesi Hatice Can ile babası Mevlüt Can, hem polisler hakkında hem de Onur Yaser kendini camdan attıktan sonra müdahalede geciktiklerini söylediklerini doktorlar hakkında suç duyurusunda bulundu. polisler hakkında takipsizlik kararı verildi. Hukuk mücadelesini sürdüren aile, Birleşmiş Milletler'deki iki kuruluş da dahil olmak üzere ulusal ve uluslararası yedi ayrı yere şikayette bulundu. Aile, oğullarını ve hukuk mücadelesini şöyle anlattı:
Onur Yaser Can, 2000'de Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Bölümü'ne girdikten sonra, aldığı bursla Brüksel'deki Saint Lucas Güzel Sanatlar Okulu'nda bir yıl sanat eğitimi aldı, ayrıca ERASMUS Değişim Programı kapsamında İtalya'da Bari Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde bir yıl okudu. 1982 doğumlu Can, 2009'da okulu bitirdikten sonra İstanbul'a taşındı.
Onur Yaser, 2 Haziran 2010'da, Harbiye'de esrar satın aldığı gerekçesiyle yakalandı. İfadesi avukat bulundurulmadan alındı. Yasal bir gereklilik olmasına karşın Giriş Doktor Raporu alınmadı. Onur Yaser nezarete alınarak çırılçıplak soyularak cinsel istismara maruz bırakıldı, bu sırada acı içinde polislere yalvaran genç bir insanın sesi dinletildi, hakarete uğradı, tokatlandı, muhbirliğe zorlandı.
Gözaltı sonrası alınan Çıkış Doktor Raporu için yapılan muayene, polisler huzurunda yapıldı. Doktor raporu, Yakalama ve Gözaltına Alma Yönetmeliği'ne ve İstanbul Protokolü'ne aykırı biçimde düzenlendi. Onur Yaser, savcının salıverilmesi talimatına karşın Çıkış Doktor Raporu'ndan sonra tekrar emniyete götürülüp bir süre daha tutuldu.
Yakalandığı gecenin ertesi günü, telefonla aranarak imzaladığı ifade ve tutanaklarda "tarih hatasının düzeltilmesi" gerekçesiyle ikinci kez emniyette çağrıldı. Emniyete gittiğinde, ifadesine bazı eklemeler yapıldı, karanlık bir ortamda korkutulup tehdit edilerek yeni ifade ve tutanaklar imzalatıldı.
Üzerinde yakalanan esrar maddesini satın aldığı kişinin telefonunu, kim veya kimlerden öğrendiğini söylemediği için, 20 gün boyunca bir polis ekibince izlendi, telefonu dinlendi.
Pencereden atladı, kurtarılamadı
Onur Yaser, bu gelişmelerden sonra tedirgin olarak avukata başvurdu. Avukat, iki kez alınmış olan ifade tutanağında, ifadeyi alan Komiser Vekili Polis Memuru'nun imzasının bulunmadığını fark etti. Avukatına, müvekkilinin yeniden ifadesinin alınacağını söyleyerek Onur Yaser'i, üçüncü kez ifade vermesi için Narkotik Şubeye çağırdılar.
Onur Yaser ifade vermesi gereken günden bir gün önce, saat 22:00 civarında, üçüncü kattaki evinin penceresinden çıplak bir şekilde atladı. Atladığında hayatta olan oğlumuz, ambulansın geç gelmesi, götürüldüğü ilk hastanenin başka hastaneye sevk etmesi ve ikinci hastanede de zamanında müdahale edilmemesi sonucu hayatını kaybetti.
Onur Yaser, yaşamına son verme girişiminde bulunmadan bir kaç saat önce bizden İstanbul'a gelmemizi istemiş, sıkıntıda olduğunu söylemişti. Saat 03.00 sıralarında İstanbul'a ulaştığımızda, oğlumuzu kaybetmiştik. Adli Tıp, Onur Yaser'in iç kanama sonucu öldüğünü belgeledi.
Arkadaşları ve patronu, Onur Yaser'in gözaltına alındıktan sonra yemeden içmeden kesildiğine, ürkek, tedirgin bir halde olduğuna, suskunlaştığına, iş konsantrasyonunun ve psikolojisinin bozulduğuna tanık oldular.
"Hüngür hüngür ağlıyordu"
Onur Yaser, arkadaşlarına anlattığı ve yaşamına son verme girişiminden bir gün önce kendi el yazısı ile yazdığı ve yarım kalmış olan nota göre; savcının serbest bırakın talimatına rağmen emniyette çırılçıplak soyuldu, hakarete uğradı, başkaları hakkında ifade vermeye zorlandı.
Ölümünden bir gün önce konuştuğu bir arkadaşına ise şunları anlattı: "Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler. Öksürtüldüm, bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi."
Arkadaşı, dosyadaki ifadesinde, "Benimle konuşurken zorlanıyordu, hüngür hüngür ağlıyordu. Söyledikleri zor anlaşılıyordu. İfadeyi imzalaması konusunda tehdit edildiğini söyledi" dedi.
Oğlumuzu kaybettiğimiz gün, polisler hakkında suç duyurusunda bulunarak, ona işkence yaptıkları, cinsel istismarda bulundukları ve psikolojik baskı altında tuttukları için ölümüne neden olduklarını belirttik. Şişli Etfal Eğitim Araştırma Hastanesi, Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesi ve İstanbul 112 İl Ambulans Servisi Başhekimliği görevlileri hakkında da geç müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduk.
Takipsizlik kararı verildi
Polisler hakkındaki soruşturma Fatih Cumhuriyet Savcılığı'nda yaklaşık 11 ay sürdü. Bu sürede, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı üç kez değişti. Savcılığın isteği üzerine, ancak talebimizin aksine Nezaret Odası kameraları değil de yalnızca emniyetin giriş çıkış kameralarını inceleyen bilirkişiler, Onur Yaser'e işkence, cinsel istismar ve kötü muamele yapıldığına ilişkin bir kayda rastlamadıklarını belirttiler.
Soruşturmayı tamamlayan Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş bilirkişilerin bu raporu üzerine, dört polis hakkında işkence suçundan takipsizlik karar verdi. Aynı kararda, Narkotik Müdürlüğü bilgisayarlarının imaj kayıtları dikkate alınarak, iki polis hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan fezleke düzenlendi. Takipsizlik kararına itiraz ettik.
Hakkında takipsizlik kararı verilen bir memur, Onur Yaser'in üst aramasının çırılçıplak yapıldığını, ancak "İşkence yapılıp yapılmadığını görmediğini", diğerinin " çırılçıplak aramayı bizzat arkadaşı polis memuru ile birlikte yaptığını, ama çok nazik davrandığını" söyledi.
Oğlumuzun ihlal edilen yaşam hakkı için adalet arama mücadelemizde, yurtiçinde ve yurtdışında; Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, TBMM İnsan Hakları İnceleme ve Araştırma Komisyonu, İnsan Hakları Derneği, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi, Birleşmiş Milletler Şiddet Özel Raportörü, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ve Birleşmiş Milletler Keyfi Gözaltına Alınanlar İçin Çalışma Grubu olmak üzere, yedi kuruluşa şikayet başvurusunda bulunduk. (HC/MC/AS)
Onur Yaser Can için hazırlanan internet sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.