Çocuk bayramının kutlandığı bu hafta, aslında modern çocukluk paradigmasının "çocuk olma hakkını" bahşettiği mutlu bir azınlık için bayram olarak kutlanıyor.
Oysa modern çocukluk paradigmasının sınıfsal, cinsiyetçi ve etnik ayrımcı çocukluk kurgusunun dışında kalan çocuklar; yani emeği sömürülen, erken yaşta evlendirilen, anadilleri yasaklanan, devletin doğrudan şiddetiyle çocukken tanışan, cezaevlerinde onlarca yıllık hapis cezalarına tutsak edilen çocuklar için "çocukluk" topyekün yok edildiği için geriye kutlanacak bir "çocuk bayramı" da kalmıyor haliyle.
Tüm vicdansızlığı ve iki yüzlülüğüyle "ulusal" değerlerin körlüğünde bir grup "ışıltılı başarılara imza atmış" çocukları vitrine çıkarıp kutlamalar gerçekleştirilen bu günlerde, hayatları aynı "ulusalcı" değerlerin pratikleriyle her gün daha fazla kararan çocukların sözlerine biraz olsun kulak vermeye davet ediyorum sizleri.
Konuşması istenmeyen çocuklara (1) sorduğumuzda, devletin "şefkatli elinin" kendilerine dokunmadığını, onlara devletten ulaşan elin polislerin elleri olduğunu görüyoruz kolayca; o ellerden çıkan kurşunlarla, dayakla, tecavüzle.
Şiddet mağdurlarının polis algısı
12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ı yaşından çok kurşunla öldüren polislerin beraat ettiği, tam da 23 Nisan günü Hakkari'de Seyfi'yi silahının dipçiğiyle döven polise hiçbir cezanın verilmediği, 9 yaşındaki Enes Ata'nın polis kurşunuyla öldüğü, yersiz sebeplerle gözaltına alınan her çocukta polisin fiziksel ve cinsel şiddet öyküsünün bulunduğu topraklarda, bu şiddetin mağduru çocukların nasıl bir polis algısı var, gelin kulak verelim:
"Bu konu önemlidir. Polisler çok şiddetli davranıyorlar çocuklara. Benim gözümün önünde çocuğu copla döve döve arabaya bindirip götürdüler. Çocuğun annesi geldi o kadar yalvardı çocuğum katılmadı, çocuğun olayla ilgisi yok diye. Sadece çocuk merak etmiş gitmiş caddede seyrediyor olayları. Polis de mesela sokaklara kaçan göstericilerin peşine düşmüş. Çocuk da o korkudan kaçmış, iki polis çocuğu copla döve döve götürdü." (16 yaşında)
"Yakaladıklarında işkence yapıyorlar. Sopalarını gördüm ben. Bizim okulda bir tane güvenlik vardı. Sopası vardı. O da polistir." (16 yaşında)
Sadece toplumsal gösterilerde değil, günlük yaşamlarını sürdürdükleri mahallelerinde, okullarında da polis şiddetine maruz kalan çocukların; polislere karşı duydukları öfke bütün anlatılarda net biçimde ortaya çıkan ortak nokta olarak dikkat çekiyor.
Birçok konuda farklı görüşlere sahip olan çocukların söz konusu polis şiddeti olduğunda hemfikir oldukları ve farklı türlerde ve yoğunlukta polis şiddetine doğrudan maruz kaldıkları ya da tanık oldukları anlaşılıyor.
"Eylem durumlarında bir yürüyüşte, daima güvenlik güçleri çocukları hedef almaktadır. Gözleri çocuklar üzerinden ayrılmamaktadır. Bunun tek nedeni Kürt halkının geleceğini yok etmektir." (18 yaşında)
"Öncelikle burada polisin devlet eliyle oluşturduğu bir terör var. Bunu açık ve net biçimde söyleyebilirim." (18 yaşında)
Meşru müdafaa
Çocuklar özellikle toplumsal gösterilerde polislerin kışkırtıcı, provokatif ve şiddetli tutum ve davranışlarını anlatıyorlar. Gösterilerde çatışmaları başlatan tarafın polisler olduğunu anlatan çocuklar; polislerin kışkırtmaları olmadığı durumda gösterilerin sorunsuz ve barışçıl bir şekilde gerçekleşip tamamlanacağını söylüyor:
"Hiç olay havası yoktur mesela. Ama olay çıkışında ne olur, örneğin birileri yürürken polis önlerine geçer ve yürümelerine izin vermez toplu şekilde. Orada da artık, öfke oluyor bir yerden sonra. Sonra bir tepki olarak taş atma başlıyor." (18 yaşında)
"Polislerin bazı insanları gereksiz yere suçlamaları, tutuklaması, durup da vurması. Yani bunlar az olsa benim de zoruma gidiyor ama ben taşlamıyorum, katılmıyorum. Ama sinirlerini götüren insanlar var. Bazı polisler iyi bazıları kötü. Bazıları anlayışlı, bazıları anlayışsız. Mesela çatışma oluyor, o sırada yoldan geçen haberi olmayan birini tutuklamaları. Kendi gözümle görmüşüm." (13 yaşında)
Çocuklar devlet kaynaklı olduğunu düşündükleri polis şiddeti karşısında, kendilerini savunmayı meşru görüyorlar. Gösterilere katılmasalar da günlük hayatlarının herhangi bir anında polis şiddetine maruz kalıyorlar.
"Olaylar çıkıyor. Çocuklar polise taş atıyor. Polisler de çocukları yakaladıklarında dövüyor. Benim bir tanıdığım vardı. Bir arkadaşım. Birlikte futbol oynuyorduk. Polisler gelince birden o kaçmaya başladı. Polisler de peşinden koşup onu yakaladı, dövdü." (12 yaşında)
"Eylemci değildim. Ben XXXX ve 6 - 7 arkadaş vardı. İşte eve doğru yürüyorduk. Oralarda polis varmış haberimiz yok tabii. XXXX'in sokağına girdik. Bir grup polis ardımızdan çağırmaya başladı. Biz de durmadık. Sonra sokağa girdik, önümüzde sokak başı polislerce tutulmuş. Tuttular hepimizi, nereye gidiyorsunuz dediler. Biz eve gidiyoruz dedik. Ne yapıyorsunuz burada, dediler. Mahallemizdir hani oturduğumuz yer, evimiz burası, buradayız dedik. Sonra bunu dememiz, elimizde taş falan yoktu, üstümüz başımız temiz. Terli, sulu falan değildik. Delil olmayınca polis şiddete başvurdu. Ne yapıyorsunuz burada ne işiniz var bugün. Bugün dışarı çıkmayın, bilmiyor musunuz olay var, ne işiniz var burada, dedi. Okuldan dönüş saatimiz işte tuttular gözaltına almaya çalışıyorlar. Biz gitmemeye çalışınca XXXX arkadaş bir sürü darp aldı." (18 yaşında)
"Çok kötü davranıyorlar. Ben de bir gün teyzemgilin oradan geçerken, bu sefer 2009'da oldu bu olay, geçerken oradan boş yere bana vurdular. Copla vurdular. Çocuklar taş atıyor diye sinirleniyor polisler de, bu sefer de çocuk görünce dövüyorlar suçsuz olanlar da dayak yiyor." (13 yaşında)
Tehdit altında yaşam
En basit bir hak talebinin dahi şiddetle bastırıldığı toplumsal gösterilerde tanıklık ettikleri ve bizzat maruz kaldıkları şiddet sonucunda; çocukların sürekli bir tehdit algısı içinde yaşadıkları anlaşılıyor:
"Bazı insanların hayatı tehlikeye düşüyor. Bizim güvencemiz daha da azalıyor polis böyle yapınca." (15 yaşında)
"Polisler gaz bombası sıkıyorlar tüfekle. Gözlerimiz ve burunlarımız yanıyor." (11 yaşında)
Bu örnekler rahatlıkla çoğaltılabilir. Pozantı Cezaevi'nde yaşanan şiddet hakkında basına konuşarak bu durumu ortaya çıkaran T.T.'nin yeniden gözaltına alınıp hakkında 40 yıl hapis istenmesi, çocukların konuşmasına yönelik de tehdit altında olduklarının açık bir göstergesi.
Ancak bu yazı, şiddete maruz kalan çocukların kendi sözlerinin doğrudan duyurulması amacını taşıyor. Bu nedenle T.T.'ye yaşanan şiddeti anlattığı için yeniden şiddet uygulanmaya devam ediliyor olsa da, ne çocuklar bu onursuzluğa karşı susacak ne de biz çocuk hakları savunucuları.
"Devlet 18'i geçmemizi bekledi"
Gelin, devletin şiddetinin çocukların hayatında neye mal olduğunu bir TMK mağduru çocuğun anlatılarıyla öğrenelim bir de:
"Bundan tam üç kusur yıl önce gözaltına alındım; psikolojik ve fiziksel baskıya maruz kaldım. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir yıla yakın cezaevinde kaldım. Hiçbir canlının yaşayamayacağı bir ortamda yaşamak mecburiyetinde kaldım. Yasa değişikliği olup çıkınca çok mutlu olduk; her şey bitti, uğradığımız haksızlık sona erdi diye sevindik. Ama bunların hepsi birer kandırmacaymış; meğer 18 yaşımızı geçmemizi bekliyorlarmış. 18 yaşını geçen içeriden çıkan çocukların büyük bir çoğunluğu yeniden cezaevine girdi; uyduruk ve aslı astarı olmayan nedenlerden.
"Aslında hiçbir şey değişmedi. Devlet sadece 18 yaşımızı geçmemizi bekledi. Ben de geçtiğimde beni de aldılar. Beni aldıkları zaman ellerindeki tek dayanak hayatını kaybeden bir arkadaşımın cenazesine gitmemdi.
"Üniversiteye giden arkadaşlarımı aldılar. Üniversiteye hazırlanan arkadaşlarımı aldılar.
"Hiçbir şey yapmayan arkadaşlarımı aldılar. Böyle olunca Kürt çocuklarına dağa gitmekten başka seçenek bırakmadılar."
Devletin Kürt çocuklar üzerindeki politikalarının farkında olduğu anlaşılan çocuklara kulak vermemiz çok önemli. Çünkü aslında buna ihtiyaçları var ve hepimizden destek bekliyorlar.
"Şimdi tüm kamuoyuna seslenmek istiyorum. Sokaklarda uyuşturucu alan çocuklara bu uyuşturucuları satanlara dokunulmazken, neden çocuklar dağlarda hayatını kaybediyor. Neden cezaevinde büyüyorlar, neden gözaltına alınıyor ve baskıya, dayağa maruz kalıyorlar.
"Şimdi size bir soru sormak istiyorum. Bunlara karşı susacak mısınız? Çünkü ben susmayacağım."
Çocuklara bayram armağan etmiş tek ülke olmakla övünürken, bayramınızın zehir olması uğruna, vicdanınızı karartmadan bu soruya verecek cevabınız var mı? Çocuklar susmuyorlar, siz bunlara karşı susacak mısınız? (SY/YY)
Dipnotlar:
1) Sedat Yağcıoğlu. Modern Çocukluk Paradigmasına Eleştirel Yaklaşımla Toplumsal Gösterilere Katılan Çocuklar Üzerine Bir Araştırma, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Anabilim Dalı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2011.