Bursa’da yaşayan 2,7 milyon, 2014’ü nefes alamadıkları için sokağa çıkamadıkları bir hafta ile uğurladı. Nereden mi biliyorum? Aslında tamamen tesadüfen. Çünkü maalesef bu gibi durumlarda insanları uyarması gereken hiçbir yetkili, çoğunlukla olduğu gibi, uyarmayı bırakın olaydan bihaberdi.
Bursalıların nefes alamıyoruz diye Greenpeace’e gönderdiği maillerden sonra, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın internet üzerinden yayınladığı verilere bakınca kansere yol açtığı kanıtlanmış olan parçacık maddelerin (PM10) günlük ortalamasının Dünya Sağlık Örgütü’nün güvenli bulduğu limitin 10 katına kadar çıktığını gördük.
Hatta, 25 Aralık akşamı saat 18.00’de tam da herkes işten çıkıp eve giderken; hava kirliliği cihazın ölçüm sınırlarını bile aştığından bir süre ölçülemedi.Ama kimsenin bir şeyden haberi olmadı, nasıl olsun ki? Bu parçacık maddeler saçtan bile küçük sonuçta.
Çevre Bakanlığı, internet sayfasında sağlık için tehlikeli, önlem alınmalı yazdı, o kadar. Dışarıda yaşlı, genç, astımlı derken herkes o havayı soludu. Üç gün boyunca, konuyla ilgili ildeki birinci derece yetkili makam olan vali tarafından ne halk bilgilendirildi, ne de ilgili kurullar toplantıya çağırılarak acil önlemler alındı.
Bursa’da zaten var olan hava kirliliği krizi ile ilgili hiçbir önlem alınmazken, ayrıca şehrin merkezinde yapılmak istenen DOSAB veya Keles’teki kömürlü termik santraller de hayata geçerse çok daha büyük sağlık sorunlarının yaşanacağı açık.
Türkiye’deki herkes sessiz katili soluyor
Ama siz Bursa’da yaşamıyorsanız, rahat bir nefes alabilirsiniz. Sahi, alabilir misiniz? Avrupa Çevre Ajansı verileri Türkiye’de, 2012 yılında kentlerde yaşayan nüfusun yüzde 97,2’sinin en az 35 gün boyunca sağlık limitlerinin üstünde hava kirliliğine (PM 10) maruz kaldığını gösteriyor. Yani sadece Bursalılar değil bütün Türkiye, yıl boyunca fark etmeden gözle görülmeyen bu sessiz katilleri soluyor.
Ne olur soluyorsak, sigara da içiyoruz sonuçta? Yakınınızda hiç küçük birisi astım krizi geçirdi mi, mesela küçük bir çocuk? Yırca köyünde neredeyse her evdeki üç çocuktan birisi sokağa çıktıktan sonra tıkanıyor, eve dönünce akşam buhar çekmek zorunda kalıyor. Tek nedeni ise, Türkiye’nin 2010’da hava kirliliğinden en fazla can alan ikinci santrali olan Soma Termik Santrali’nin yanında yaşıyor olmaları.
Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliğini 2012 yılında dünyadaki ölümlerin 1/8’inin sebebi olarak ilan etti. Havadaki parçacık maddeler (PM 2,5 ve PM 10), solunduğunda solunum yolu hastalıkları, kalp krizi, felç, erken doğum ve kanser gibi pek çok hastalığın yanında erken ölümlere neden oluyor.
Parçacık madde kirliliğinin başlıca sebeplerinden birisi de kömürlü termik santraller. Greenpeace olarak yayınladığımız Sessiz Katil raporundaki sonuçlar, Türkiye’de 2010 yılında kömürlü termik santraller trafik kazalarının yaklaşık iki katı kadar can aldığını gösteriyor. Sessiz katilleri solumak için ille de Bursa, Afşin veya Zonguldak’ta yaşamanız gerekmiyor.Çünkü santrallerin bacalarından çıkan parçacık maddeler (özellikle PM 2,5), 1000 kilometreye yakın mesafeler boyunca ülkeler arasında bile taşınabiliyorlar.
Yani, hava olaylarıyla diğer yerlerdeki kömürlü termik santrallerden veya başka kaynaklardan taşınarak gelen zehirli parçacık maddeleri aslında bilmeden hepimiz soluyoruz. Şu anda yapılması planlanan 80 santral durdurulmazsa, çalıştıkları 40 yılın sonunda ömrümüzden en az 1,5 milyon yılı daha çalacak.
Sağlık bakanlığı bu resmin neresinde?
Türkiye, şu anda 80’in üzerinde kömürlü termik santral planı ile Çin, Hindistan ve Rusya’nın ardından dünyadaki en ciddidördüncü kömür tehdidi. Örneğin, planlanan santraller hayata geçerse, Çanakkale’de kömürle çalışacak olan 14 ve Adana- Hatay- Mersin’de toplam 25 tane santral olacak. Adım başı denir ya hani, aynen öyle…
Peki kim izin veriyor? Sağlık bakanlığının dumansız hava sahası gibi bir çalışması yok mu? Gerçekler tam öyle değil, maalesef. Daha çok Afşin’de 30 yıldır kömürlü termik santral bacasından kül soluyan yaşlı bir amcanın dediği gibi; “Doktor dedi sigarayı bıraktık, peki bu yanımızdaki bacayı napcaz?”
2014 sonu itibariyle Türkiye’de 80 tane yeni kömürlü termik santral planı var, fakat santraller yapılırsa ortaya çıkacak sağlık etkileri ile ilgili hiçbir modelleme çalışması yok.
Aslında, Sağlık Bakanlığı 2010-2014 Stratejik Planı’nda bir numaralı amaç olarak sağlığa yönelik risklerden toplumu korumak ve sağlıklı ve güvenli fiziki çevrede yaşayanların oranının artırılması için destek sağlanacağını belirtiyor.
Her gün 80 kömürlü termik santralden birisine daha ön lisans verilirken; Sağlık bakanlığı sürece sadece içeriğinde santrallerin neden olacağı sağlık etkilerine bile değinmeyen ÇED raporlarına il sağlık müdürlüklerinin görüş bildirmesi yoluyla katılmaktadır. Fakat şu andaki mevcut hava kirliliği atağı sürecini bile yönetemeyen Bursa Valisi’nin şehre yapılacak olan DOSAB kömürlü termik santralinin ÇED raporuna olumlu görüş vermediği için il sağlık müdürünü istifaya zorlandığı iddiaları Meclis’te bile soru önergelerine konu oldu. Sadece bu örnek bile, kömür yakacak bu santrallere izin verilmesi sürecinin sağlık etkileri ile ilgili söz söylemek için ne kadar yetersiz olduğunu açıkça göstermiştir.
Seneye havanızı nasıl alırdınız? Peki ya ondan sonraki 40 sene? Rahat bir nefes almak istiyoruz diyorsanız, Türkiye’nin büyüyen kömür ve hava kirliliği tehdidine karşı, halk sağlığı ve temiz hava soluma hakkını korumak için Sağlık Bakanlığı’nı acilen harekete geçmeye davet edelim mi hep birlikte. (BA/YY)
* Buket Atlı, Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Araştırmacısı