Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group-ICG), yayımladığı son Kıbrıs Raporu'nda (Kıbrıs: Birleşme ya da Bölünme?-Cyprus: Reunification or Partition?) yaklaşık 30 yıldır süregelen Kıbrıs sorunu için alarm zillerinin çaldığını ima eden birçok tespit ve uyarıda bulundu.
2008 yılı Eylül ayından beri Kıbrıslıtürk lider Mehmet Ali Talat ile Kıbrıslırum lider Dimitris Hristofyas arasında süregelen çözüm müzakerelerinde zamanın artık daraldığına dikkat çeken rapor, başarısızlık durumunda adanın artık kalıcı biçimde bölünebileceğini ve bunun sonucunda da Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde gerilimin artacağını, Doğu Akdeniz'de yeni anlaşmazlıkların ortaya çıkabileceğini, AB-NATO işbirliğinin zayıflayacağını ve Kıbrıslırumların refahı açısından yeni risklere yol açılacağını vurguladı.
Hugh Pope'un hazırladığı ve müzakerelerin sonucunda ya emrivaki bölünme (de facto partition) ya da işbirliği içinde birleşme (collaborative federation) olacağının altını çizen rapor, müzakerelerden sonuç alınamaması durumunda ise Kuzey Kıbrıs'ın uluslararası toplum tarafından tanınma olasılığının artacağını kaydediyor.
Bölünme senaryosunun gerçekleşmesi durumunda ise, ICG'ye göre, en fazla kaybedecek olan Kıbrıslırumlar... Keza, kuzeyde kalan mülklerinden veya bunlardan elde edecekleri tazminatlarından feragat etmek durumunda kalacaklar.
Kuzey Kıbrıs'ta cumhurbaşkanlığı seçiminin 2010 Nisan ayında yapılacağı göz önünde bulundurulursa, bu tarihe dek herhangi bir çözüm olmaması halinde, Talat'ın koltuğunu, daha "şahin" tutumlu bir siyasetçiye bırakabileceği görüşü öne sürülüyor. Bir diğer deyişle, 2010 Nisan, çözüm treninden inilmesi veya yola umutla devam edilmesi arasındaki ince çizgide son düğüm noktası... Anketlerin gösterdiği kadarıyla, Ada'da çoğunluk, çözüm müzakerelerinin sürmesinden yana. Her ne kadar, bunun hangi noktaya varacağı konusunda kuşkuları devam etse de...
Çözüm anlaşmasının en geç 2010 yılı başında referanduma götürülmesi gerektiğini vurgulayan rapor, AB'nin sürece daha çok ve daha hızlı şekilde dahil olmasını ve Kıbrıslıtürklere mali desteğin yenilenip, 2009 yılı sonrasında da sürdürülmesini önemsiyor. ICG; ayrıca, AB, ABD ve Rusya'ya da çözüme finansal destek sağlanması için, bir "donör konferansı" düzenlemeleri çağrısında bulunuyor. Öte yandan, Türkiye'nin de Güney Kıbrıs yönetimiyle, güven artırıcı önlemler paketi aracılığıyla bir diyalog başlatması ve buna Güney'den de benzer bir karşılık gelmesi gerektiğine dikkat çekiliyor.
Bu raporu, ayrıca, Avrupa Komisyonu'nun 14 Ekim'de açıklayacağı 2009 Türkiye İlerleme Raporu öncesi son uyarı olarak da okuyabiliriz. Keza, raporun taslağında, Kıbrıs konusunda Türkiye'ye sert eleştiriler getiriliyor, ancak limanların açılmaması durumunda uygulanacak herhangi bir yaptırımdan söz edilmiyor.(MT/EÜ)
* Menekşe Tokyay, İstanbul Kültür Üniversitesi / Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi (IKU/GPoT)