Bir şeyi okumak, hayal gücümüzü kaçınılmaz bir şekilde devreye sokmayı gerektirir. Cümleler ve bilgiler arasından kaybolmadan verimli bir şekilde sağ çıkabilmenin yöntemi de olan biteni kendi akıl sınırlarımız içinde tasarlayabilmektir.
Fakat bazen, bir roman veya bir yazının kişisel düşünce ve hayal sınırlarına sığmayacağı durumlar olabilir. Gezi Direnişi gibi toplumsal anlamda büyük etki dalgaları yaratan olaylar, bana kalırsa, ne kadar okunsa da kâfi olmaz. Gözlerin tanıklığı gerekir ki görünenler kalbe sinebilsin.
Bundan önceki yazılarda Gezi Direnişi ile ilgili yazılı kaynakların küçük birer derlemesini ve analizini sunmuştum. Sahneye son çıkan sanatçı gibi, videolar da bu üç bölümden oluşan gösterinin son ve hafızalar için en çarpıcı bölümü. İşte penguenleri bile isyan ettirecek medyanın ekranlara yansıtmadıkları.
Direnişin ilk belgeseli olan “I Saw” (Gördüm), ‘çapulling sinemacılar’ tarafından çekildi. Gezi Parkı’nda tanışan, selamlaşan, sarılan, dinlenen, kitap okuyan veya ellerini kurduğu bağdaşın çevresine dolamış yukarı kameraya doğru bakıp gülümseyen, orada bulunmaktan ne kadar huzurlu ve mutlu olduğu gözlerinden okunan insanların görüntüleri ile başlıyor belgesel.
Daha sonra, aynı sokaklarda olduğu gibi, birden gaz bombası atılıyor, insanlar kaçışıyor. Ve müzik başlıyor: “Imagine all the people living life in peace…” Gerçekliğin ironisini dokusuna katmış olan bu sekiz dakikalık kısa belgesel, izlenmeye değer.
Bağımsız bir fotoğrafçı olan Bora Tarhan ise, 28 dakikalık videosunun hem sanatsal hem de realist olarak sayılabilecek kurgusu ile olaylara kendi bakış açısını yansıtıyor. Tarhan, “Love Children of Turkey” (Türkiye’nin Sevgili Evlatları) adlı belgeseli oluştururken sokaklarda, caddelerde ve parklarda direnen insanların arasına karışmış.
Hatta kendisine “Gaz maskesini nereden aldın abi?”diye soran bir vatandaşa “İnternetten aldım, ama Karaköy’de filan da satılıyor” cevabını verdiği duyuluyor. Video bu bakımdan olayların kalbinden geliyor.
Türkiye’deki medyanın sessiz kalması karşısında şaşkınlık içinde kalan yabancı medya hiç boş durmadı. Nitekim Gezi Direnişi esnasında, etrafına çaresiz gözlerle bakan yabancı uyruklu bir gazeteci kız ile onun arkasından gelen bir kameraman görmek veya İngilizce birtakım sorular soran fotoğrafçılara rastlamak alışılmış bir şey haline gelmişti.
Kuzey Amerikalı Vice News de bu yabancı uyruklu belgesel kanallarından biri. Hazırladıkları “Turkey’s Civil Revolt: Istanbul Rising” (Türkiye’nin Sivil Direnişi: İstanbul Ayaklanırken) adlı belgesel, 31 Mayıs’ta yaşananlardan izlenim, görüntü ve röportajların son derece profesyonel bir şekilde ve objektif bir bakış açısıyla derlenmiş hali. Belgeselin altyazılarını Türkçeye çeviren ise sendika.org.
Dominic Brown da yabancı uyruklu habercilerden biri. Fakat farkı, bağımsız bir film yapımcısı ve yazar olması. Dünyanın farklı yerlerine seyahat edip kısa belgeseller çekiyor. “The Beginning” (Başlangıç), Brown’ın deyişiyle “Türkiye’de Mayıs 2013’de başlayan hükümet karşıtı protestoların hikâyesini” anlatıyor.
Britanyalı film yapımcısı, belgeselinin kısa açıklamasını “İstanbul’un merkezindeki bir parkın yıkılmasına karşı başlatılan küçük çaptaki protestonun, kısa bir sürede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın baskıcı politikalarına karşı ülke çapında bir ayaklanmaya dönüşmesi” olarak yapmış.
Hayatta yaşanan olayları en objektif, önyargısız ve minimalist bir şekilde yorumlamayı kuşkusuz her daim başarabilen çocuklar, bu olayda da yaşananları en berrak şekilde yorumlayabilmeyi başarmış durumda.
Gezi Parkı’nda kurulan ‘Çocuk Gezim Atölyesi’nin etkinliklerine katılan çocuklara neden orada oldukları sorulduğunda, çocuklar “Çünkü ben bu parkı seviyorum”, “Ağaçların canını acıtmak yanlış bir şey”, “Çünkü ağaçlar çok güzel” gibi kısa ve güzel cevapları, ayrımcılığın henüz bulaşmadığı kalplerinden veriyorlar.
Yaşları 2’den 10’a kadar değişen çocuklara ‘biber’, ‘barış’, ‘polis’, ‘özgürlük’, ‘TOMA’ gibi hem somut hem de soyut kavramların anlamları soruluyor; verilen her cevap ise istisnasız gülümsetiyor.
Atölyenin gönüllüleri arasında Demet Evgar, Nilgün Kurt, Pelin Göksu, Hare Sürel, Ali Yazıcı gibi isimler var. Röportajlarını Yiğit Evgar ve Gigi Göknur Olguner’in yaptığı kısa belgeselin ismi “Çocuklarımızın Gözünden Gezi Parkı”.
Bir de harap olmuş caddelere, sokaklara, insan topluluklarına ve Gezi atmosferine yukarıdan bakmak gerek. “Taksim Gezi Parkı Havadan Görüntüleri” (Aerial Footage of Taksim Gezi Park)adı üstünde her şeye ‘havadan’ bakıyor. Bir kişi tarafından geniş açı kamera ile kaydedilen farklı görüntüler arasında insan dolusu sokaklar da bomboş sokaklar da var. ‘Havadan Görüntüler’ serisi belli bir zaman dilimi ve bir bakış açısıyla sınırlı kalmıyor, farklı zaman, yer ve açılardan farklı kuşbakışı görüntüler sunuyor.
Fikrimce, bu yazıda bahsi geçen ve geçmeyen tüm insanların Gezi Direnişi esnasındaki kayıtları ve bu kayıtlardan oluşturdukları videolar, içinde bulunduğumuz zamanlar için çok önemli kaynaklar oluşturmakla kalmayıp, uzun vadede de son derece önemli toplumsal belgeler haline gelecek nitelikte. Tüm gönüllülerin emeğine sağlık. (İŞ/YY)