AKP hükümetinin seçim vaatleri arasında yer alan ve hükümete yakın medyada, özellikle girişimcileri ilgilendiren birçok konuda “kolaylıklar” sağlayacağı belirtilen torba yasa, darbe girişiminin yarattığı hengamede sessiz sedasız onaylandı. 11 Ağustos Perşembe günü komisyondan geçen paket, yerli ve yabancı yatırımcıların önündeki engellerin kaldırılmasını amaçlayan kanun ve kanun hükmünde kararname değişikliklerini içeriyordu. Paket üzerine milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan, “Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri, yeterli yatırım alamaması. Eğer biz 2023 hedeflerine ulaşmak istiyorsak yabancı yatırımlarını artırmak zorundayız. Diyeceğiz ki 'Biz Türkiye için stratejik, kritik ve mutlaka ülkede üretilmesi gereken yüksek teknoloji gerektiren şu alanda yatırım yapılmasını istiyoruz. Yatırım yapmak ve şu şu şartları taşıyanlar başvursun' Yurt dışından ve yurt içinden firmalar başvurularını yapacaklar. Bu firmalarla teker teker müzakere edilerek, en çok katkıyı sağlayacak olan firma tespit edilecek, ülkemize nasıl bir kaynak sağladığına bakılacak” diye konuşmuştu.
Torba yasaya dair anahtar kavram “yatırımı kolaylaştırmak”. İlk anda köhne bürokratik anlayışın engel olduğu, ancak her yurttaşın faydasına olacak gerekli hizmetlerin gerçekleştirilmesi gibi olumlu bir çağrışım söz konusu olsa da, AKP’nin genel olarak da sağ hükümetlerin geçmişi, bize daha doğru bir çeviri yapma imkanı tanıyor. Her yatırım girişiminde, toplumsal faydadan çok, mali motivasyonları öne çıkaran bu anlayışın perde arkasındaki amacı, büyük sermayenin önünde bekleyen ve halihazırda etkisi zaten sınırlanmış kimi yasal mevzuaatın tamamen ortadan kaldırılması ve yok hükmünde kılınması. Bu sermaye aşığı ameliyatın en yıkıcı sonuçlarından bazılarının ise çevre/ekoloji başlığı altında yaşanacağını söylemek mümkün.
Yapılan tüm itirazlara rağmen 18 Ağustos 2016 Perşembe günü sabaha karşı, son derece düşük katılımlı bir genel kurul oylamasıyla yasalaşan paketin en ürkütücü getirilerinden birini “Madde 75” ihtiva ediyor. Söz konusu maddeyi içeren paketin yasalaşmasıyla birlikte Anadolu’nun tabii, kültürel ve tarihsel hazineleri için ölüm fermanı verilmiş oldu. Mecaz yahut mübalağa değil, kelimenin tam karşılığıyla ülkenin katline ferman demek “Madde 75”. Zira bu madde yoluyla devlet; ülkenin dört bir yanında can yakıcı çevre felaketlerine yol veren; “‘acele kamulaştırma” hamlesini, standart hale getirmiş olacak. Yatırımların stratejik gerekliliği ve aciliyeti kapsamında her tür;
- hukuki prosedür
- idari izin
- ruhsat gerekliliği
- ÇED raporu gerekliliği
ortadan kalkacak. Yalnızca Bakanlar Kurulu kararı ile sermayenin her tür tecavüzü, şu anki içeriğiyle zaten son derece yetersiz sayılabilecek yasal engeller, doğa koruma mevzuatı ve bunların yaptırımından korunur hale gelecek. Çevre Kanunu, Orman Kanunu, Toprak Koruma Kanunu, İmar Yasaları, Ruhsat Hukuku gibi her türlü hukuki koruma zırhı devre dışı kalacak. HES, nükleer santral, madenler, Yeşil Yol gibi katliam projeleri ile 50 milyon TL’nin üzerinde her “yatırım”, hukuk karşısında devletin güvenli kanatlarının altına sığınacak. Bu kapsama giren projeler için açılan davalar reddedilecek dahası dava açılması da anlamsız hale gelecek.
Madde 75; Hukukun Sonudur
Hukuk devletinin katli ve kararname devletinin başlangıcıdır. Özellikle uygulamada, dünya standartlarının gerisinde olması sebebiyle zaten yeterli koruma sağlamayan Türkiye çevre hukuku, bu haliyle dahi muktedirlerin gözünü korkuttuğundan, mevcut koruma rejimi by-pass edilmek istenmektedir. Doğal değerlerin uzun vadede sonunu getirecek bu madde, aynı zamanda bir avuç ayrıcalıklı kimsenin kararına bırakılamayacak meseleleri bir kararnameye bağlamasıyla, hep güçlüden yana olacağı açık bir kurulun neyi stratejik bulduğuna göre değişecek küstah bir yetki devrini içermesiyle, demokrasinin de ölümü anlamına gelecektir.
Madde 75; Adaletin Sonudur
Sermayenin bitip tükenmek bilmeyen devlet destekli yağma seferlerine yalnız sivil demokratik direniş ve hukuk yoluyla cevap veren, Anadolu’nun bir çok bölgesinde, temel yaşamsal değerlerini korumak konusunda eşsiz başarılar kazanan, son derece kıymetli bir birikimi geleceğe aktarmaya hazırlanan milyonlarca yurttaş, bu madde meclisten geçtiği takdirde, tüm yasal direniş imkanını kaybedecektir. Madde 75 yalnızca yatırım adı altındaki yağma projelerini bu insanların üzerinden el değmemiş topraklara aşıran bir köprü görevi görmesiyle değil, aynı zamanda insanın yaşadığı, ürettiği, kadim bağlarla bağlandığı topraklar üzerindeki söz hakkını tamamen kötücül bir iradeye devretmesiyle de adaletsizliğin tam karşılığı haline gelecektir.
Madde 75; Doğal Hayatin Sonudur
Ülkemizde yatırım adı altında sürmekte olan yüzlerce talan projesi, geri dönüşsüz doğa katliamlarına sebep oluyor. Mevcut hukuk rejiminin birçok kereler akamete uğratılması, toplumsal muhalefetin, bilirkişi raporlarının hatta mahkeme kararlarının dahi çoğu kez yok hükmünde sayılması, uygulamada sıkça karşılaşılan pratikler. Bu haliyle ülkemizin sınırlı tabii varlığının, kabul edilemez seviyede tahrip edildiği göz önüne alındığında, Madde 75’in sağladığı sınırsız hareket alanının, ekolojik bağlamda yaratacağı felaketi tahmin etmek hiç de güç değil. Türkiye sahillerinin, bozkırlarının, yaylalarının yavaş yavaş tükenmeye terk edilen tabii kaynakları ve doğal yaşamı için madde 75; nihayi ölüm anlamına geliyor.
Madde 75; Manzarali Profil Fotoğraflarinin Sonudur
“Benim bu meselelerle başım pek hoş değil. Ortalık zaten karışık. Devlet isteğini yapar, karşı karşıya gelmemeli, hem bu projelere karşı çıkanlar genellikle başka amaçlarla…” diyen sevgili yurttaş. Tüm bunlar senin için bir anlam taşımıyorsa belki de bakış açımızı değiştirmeliyiz. Madde 75, her yaz haklı bir mutlulukla paylaştığın köy, yayla ve deniz fotoğraflarının sonudur. Yetersiz bir fren mekanizması sayesinde istenen ölçüde yağmalanamayan bu fon görüntüleri, madde yasalaştığında korkunç bir hızla betona, AVM’ye, apartmana, viyadüğe, santrale, dumana, kire ve bacaya boğulacak. Madde 75, “Tatil başlasın” ibareli fotoğraflarının fonunda, yeşil ile mavinin yerine, yüksek rezidansların ve ağaçsız çöllerin yerleşmesi anlamına gelecek. Madde 75, senin de alacağın nefesin, koklayacağın çiçeğin, yüzeceğin bakir koyun sonu demek olacak.
Madde 75; Hikayelerimizin Sonudur
Omuz omuza verip yaşamı ören unsurlardan biri yoksa öteki de yok. Doğa yoksa insan da yok. İnsan yoksa geçmiş de yok. Geçmiş yoksa hikayeler de yok. Alkarıları, Demirtırnaklar, Tepegözler, Periler, Cadılar, Hortlaklar, Germakoçiler, Karagoncoloslar, Karakuralar Umacılar yok! Temel ihtiyaçlarımızı karşılamamıza yardım eden üretim faaliyetleri değil yalnız son bulacak olan. Suyumuz, ağacımız, toprağımız değil yalnız yitip gidecek olan. Yaşama edimini anlamlı kılan tüm sözlerimiz, masallarımız ve hafızamız da inşaat molozlarının altında kalacak. Nefesimiz zayıflayacak, rüzgarımız kesilecek, hafızamız ölecek…
Özetle “Madde 75”in yasalaşmasıyla, müreffeh bir gelecek/stratejik yatırım yalanlarıyla dizginlerinden boşalan yağma ideolojisi, Türkiye’yi lanetli bir şantiyeye dönüştürecek. Kaybettiklerimizi geri almamız imkansız hale gelecek. Kimi yarım, kimi tam milyonlarca beton kule, ufku da güneşi de sonsuza değin örtecek. Solgun ruhlardan oluşan, başı önde, düşleri kupkuru koskocaman bir güruha dönüşeceğiz. Küçüklerimiz fotoğraflardan başka yerde ağaç göremez olacaklar. Çünkü fotoğraflardan başka yerde ağaç olmayacak. (BY/EA)
Manşet görseli: temporary-peace, "Gift for Tomorrow , Deviantart