Türkiye Tiyatrosu’nun geleneksel kodlarına inildiğinde tüm yolların "anlatı"ya çıktığı görülür. Gerçeklik kapı dışarı edilir, yalınlık- sadelik ön plana çıkar, karakterler yerini tiplere bırakır.
Seyir ile oyun yeri arasında kurulan dördüncü duvar yok sayılıp alımlayan ile birebir ilişkinin kurulduğu samimi bir üslup tercih edilir. Oyunculuk biçeminden kostüm, dekor anlayışına birçok farklılık göze çarpar. Son dönemde görünürlüğü artan anlatı üzerine kurulu "tek kişilik oyunlar"ın sayısındaki artış coğrafyanın köklerine doğru bir yolculuk arzusunun sonucu olarak görülebilir.
İkincikat'ta oynayan sezonun tek kişilik oyunlarından "Gecede Yaşayanlar" samimi, iyi niyetli bir yolculuk ancak yol ayrımındaki hatalı tercihlerden dolayı arzulanan varış noktasına seyirciyi ulaştırmayan bir arayış olarak görülebilir.
Oğuzhan Özcan’ın yazdığı, yönettiği, aynı zamanda sahne aldığı oyun, bir mücadele öyküsünü anlatıyor. Baştan sona baba-oğul çatışması üzerine kurulu bir anlatı. Babasının koyduğu ismi gazeteye verdiği ölüm ilanıyla öldürüp isimsiz anlatıcı konumuna geçen bir kişi, artık kendi sesini duymaya, kendi düşüncelerini oluşturmaya ve cümlelerini kurmaya çalışır.
Babasının ölümünden sonra üzerindeki tüm baskıları omuzlarından atıp kendini var etmeyi hedefler. Sevdiği kadınla evlenmeye niyetlenir, yuva kurma sürecinde kişiliğini inşa etmeye çabalar. Önce kendisine, sonra seyirciye var olduğunu kanıtlamaya çalışırken yokluğun içerinde kaybolup gider.
Oğuz Atay ve Kafka’nın peşinde
Tek kişilik oyun, baştan sonra ana karakterin arınma öyküsünü içeriyor. Rol kişisi boş sayılacak sahnede (ana dekor bir masa, sandalye) deyim yerindeyse babasının cenazesine gelen seyirciye mahrem öyküsünü anlatır. Kim olduğunu, başından neler geçtiğini, gelecekten ne beklediğini…
Sahnede oyun kişinin üzerinde altı adet çıplak ampul vardır. Işığın yönetimi oyuncunun önündeki sistemden yapılmaktadır. Her ışık öyküdeki bir karakteri temsil eder: rol kişisinin babası, amcası, kız arkadaşı, komşusu… Anlatı sürecinde rol kişisi hikâyeye dâhil olan karakterlerin ışığını yakıp onları canlandırır. Öykü derinleştikçe ana karakterin trajedisi açığa çıkar.
"Gecede Yaşayanlar" çağdaş edebiyatta sık karşılaşılan "tutunamayanlar"ın dramını anlatıyor. Kayda değer bir üretimi olmamış, fikirleri önemsenmeyen, eski-kullanışsız bir eşyadan dahi daha az değer gören, gölgesinin bile ağırlığını taşıyamayan adsız bir karakterin öyküsü.
Karakter babasıyla olan ve ölümüyle açığa çıkan amansız çatışması üzerinden tanımlanıyor. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ının ana kişisi Selim Işık’ın izini sürerken, kimi zaman Kafka’nın takıntılı baba-oğul ilişkisini hatırlatıyor. Gecede Yaşayanlar’ın tanıdık, bildik, gündelik hayatta yansımaları hayli fazla olan "adsız karakter"i gücünü derinliği olan güçlü metin, ince ince işlenmiş katmanlı öyküsünden ziyade sahneye taşınma biçiminden, cesaretinden alıyor. Ancak temsilin sorunsuz olduğunu söylemek güç.
Altı karakteri, tek oyuncu oynuyor
Anlatı üzerine kurulu tek kişilik temsillerde bilindiği üzere tüm karakterleri oyun kişisi canlandırır. Erdem Şenocak, Tehlikeli Oyunları’nda yirmiye yakın karaktere hayat veriyor, Hakan Emre Ünal Trom’da ona yakın karaktere.Tipleştirmeden, kanlı canlı şekilde oynayarak. Seyirciyle samimi bir diyalog kurup onunla adeta dertleşerek, sahneye –mış gibilerin sızmasına izin vermeden…
Dramatik öyküler anlatırken mizaha yer verseler de uyarlamadan, karakterlerin özelliklerinden vb komik çıkarma telaşına asla düşmezler. Aksine kahkahalar seyirciyi oyunun derdinden uzaklaştırmazken kendisiyle hesaplaşacağı yeni bir alan oluşturur. Oğuzhan Özcan’ın 70 dakikalık temsil sürecinde yer yer elinden kaysa da öyküyü izlenir ve dinlenir kıldığını söyleyebiliriz. Farklı karakterleri canlandırırken bu arayışını bedenden ziyade sadece sesle yapıyor. Tipin tuzaklarına (ses tonu, tavırlarıyla karikatüre temsiller) düşmekten kendini alıkoyamıyor. Metin seyirciye dile gelen dertle ilgili kendisiyle hesaplaşmaya iten bir alan açtığını söylenemez.
Özcan’ın yazıp yönettiği, aynı zamanda ana karakterini oynadığı oyunda uyarıcı bir dış gözün olmamasının dezavantajları oyunun kaderini belirliyor. Daha özenli bir sahne tasarımı, oyunda yer yer görünür olan duygudan yoksun oyunculuklar, rejideki noksanlıklar giderildiği takdirde daha fazla izleyiciye ulaşacağı düşüncesindeyim. (AH/NV)
KÜNYE
Süre: 70dk.
Yazan ve oynayan: Oğuzhan Özcan
Afiş tasarım: Tuğrul Kalafat