Tarih: Günlerden bir gün
Son güncelleme: Tanımsız
Sıcaklık: Az/Çok
Nem: Yoğun
Görüş mesafesi: Boşluk
Basınç: Değişken
Çiy noktası: Bilinmiyor
Rüzgar: Sert/Yumuşak
Okur: Kadın/Erkek/Onca yıl/Bilinmeyen ay/Her yeni gün
Neden? Garip bir başlangıç oldu biliyorum. Ama sorarak başlamak yukarıdaki boşlukları doldurmak için bir olanaktır kim bilir. Beş harflik bir kelime, şu yeryüzü denen karmaşık uzama düştüğümüz andan itibaren varoluşumuzun anlamını sorgulamamız için etrafımıza toplananlara da soluğu uzun bir cevabı saklar. Adımızı biz seçemeyiz. Neden? Ailemizi seçemeyiz. Neden? Nasıl bir insan olacağımızı, hayatın hangi köşesine tutunup güçleneceğimizi kavrayamayız. Neden? Dünyaya gelmemizi istediler. Öleceksek yaşamak neden?
Yaşamakla ölmek arasındaki zaman bizzat kontrol edilemeyen zamansızlığın boşluğudur. Tercihlerimizin ve reddettiklerimizin kenarına serpiştirdiğimiz bahanelerle biçimlendirdiğimiz sırlar, seçimlerimizi belirler. Bunu kimse bilmez. Kimi zaman kendimize dahi itiraf edemediklerimizi kolayca bir başkasına emanet edişimiz, yani neden diye sorarak meraklandıklarımız, başkalaştırdığımız nesneler gibi yeniden biçimlendirdiklerimize savunmadır. Tam bu yüzden tek değiliz. Bedenin ve ruhun tekil algılanışına rağmen göstermediğimiz kadar çok, gösterebildiğimiz kadar biriz. Gerçekleşmesi pek olanaklı olmayan tahayyüllerin kabulünden başka, devinimli anlamların o yüceltilmiş varlığının adıyız: İnsan…
Parçalanan zamanın hakikatı
“…Mucizevi sükûnet yerleşti. Zamansızlık.”
Çağnam Erkmen “Öl” adlı ilk romanında uzam ve zaman arasında kalan çok parçalı insanı, birbirini pusuda bekleyen duygularıyla yüzleştiriyor. Kitabın arka yazısına bakarak romanın sekiz ayrı kadının hikayesi olduğunu düşünebilirsiniz. Oysaki ölümü, aşkı, hatayı, beklentiyi, hırsı, çaresizliği, yalnızlığı ve kaçışı, bir kadının ruhunda sakladıklarını bölüştürdüğü sekiz ayrı kimliğin sesiyle dinleyeceğinizden habersizsiniz henüz. Sırlarını suskunluklarına, yaşama çabasını tahammülsüzlüklerine anlatan kadınların dünyasında sizi karşılayan roman, çocukken karşısına geçip sizi farklı şekillerde büyütüp küçülten aynaların arasında kaybolmuşsunuz gibi hissettiren kırılgan bütünlüğe karşı duruşu anlatıyor.. Aynı zamanda sırlarla derinleşen bir kuyunun başında durup derinliğine bakan gözlerinize gölgeler bırakıyor. Böylece zaman parçalanıyor. “Düşerken yükselmek” gibi ayarlanamayan ilerlemenin tek bir kadının içine bölünen sekiz köşesinde yarattığı parçalanma, romanın erkek karakterleriyle birlikte zamansızlığı dünyevileştiriyor.
Doğanın yalınlığına, netliğine, bilinirliğine ve hatasızlığına müdahale ettiğimiz her an, çıplak ve savunmasız uyandığımız hayatın ifşasına sahtelik etiketi yapıştırıyor. Çağnam Erkmen, hayatın olağan akışına istemsiz ve fakat öğretilmiş, çoğunluğun onayladığı, beklenen reflekslerle müdahale ettiğimiz alanlarına parantez açıyor. Ruhun dehlizlerinde farklı isimlendirdiğimiz kimliklerimizle arafta bıraktığımız hayat, ilişkiler ve cinsellik bizzat bizim tasarladığımız kaosun merkezinde yer alıyor. Kendine müsaade eden bir özgürlük alanının yaratılmasında içgüdünün boyutlarını türlü bahanelerle kuşatan kültürel kodların, gelenekselliklerin ve müdahalelerin yüceltilmesine itirazı, acı ve haz arasındaki o yersiz yerden kopararak mümkün kılan Erkmen, bir boyun eğiş olarak teslimiyetten kurtulabilmenin tasarısını inatçı bir “hayır” üzerinden biçimlendiriyor.
Romanın her bölümünün tarihi kapsayan diğer sayısal verilerle başlaması tasarlanmış hayatlarımızın zamanına müdahale ve kimi yerlerde hayatın akışkanlığına müsaade. Kusursuzluğun imkansızlığı, mahremiyetin zorlayıcılığı kişisel başarısızlıkların hanesine ansızın yerleşiyor. Kısa bir yaz tatilinin uzun yılları çevreleyen arkadaşlık bağına katkısı ben ve biz, evet ve hayır, akıl ve kalp arasındaki çatışmayla tanımlanıyor. Sırlarıyla hemhal olan Şebnem, ölümün yaşamın karmaşasından uzaklaşan sakinliğine kavuşacak olan Şahsenem, her duruma ve duyguya uygun işlevsel çözümlerin üstün yarışçısı Kontes, kararsızlıkları içinden bir kararın özgürlüğüne ihtiyaç duyan Melike, yoksunluğunu başkaları üzerinde anlamlı hale getirmeye uğraşan Verda, Araksi, Yasemin ve Elçin… Varlıkları gizemlerinden beslenen Gökhan ve Sunusi.
Yorulmuş yıllarının arasına aşk ve hazla virgül koymak isteyen kadınların etrafında, kendi ruhunuzla hesaplaşmanız doğa ve hayat ile yüzleşmenize neden oluyor. Hayal ve hakikat yazarın zamanı bükerek yeniden tanımladıkları. Bazen tesadüflerin bazen kurgulanmış eylemlerin beslediği hikayeleriyle romanın karakterleri yazarı ve sizi ortak bir anlatıcı olarak dünyevi gerçekliğinizden alıp, romanın sahnesine yerleştiriyor. Çünkü roman son cümlesinin noktasına, ilk cümlesinin virgülünü ekliyor. Bittiği yerden yeniden başlıyor. Çağnam Erkmen, sekiz kadının birbirleriyle olan çatışmalı ilişkilerini anlatırken, hayata mutlak kıldıklarımızın zorunluluğundan kurtulmanın ferahlığını, doğanın akışkan teklifsizliğinde bulacağımıza inandırıyor.
Yoksa bize “bahşedilen gerçek, anonim bir düş mü?” (FD/HK)
Künye: "Öl", Çağnam Erkmen, Doğan Kitap, Aralık 2016