"Yaşamın olduğu her yerde savaşmak istiyorum."
Clara Zetkin
2016 yılı Ocak ayında ülkenin doğusunda yaşanan sokağa çıkma yasaklarına, kent yıkımlarına, sivil ölümlere dikkat çekmek amacıyla en temel hak olan yaşam hakkını savunmak için barış talebiyle imza atan 2212 akademisyen ve araştırmacıdan biriyim.
Akademisyen olmanın yanı sıra sadece bir vatandaş olarak hak ihlallerine karşı bir arada durmanın önemine inandığım için, akademinin yeri geldiğinde iktidarı ve toplumu çekinmeden eleştirmesi gereken ve düşüncelerini özgürce ifade etmesi lüzumlu bir çatı olduğunu düşünerek, barış talebini dile getirmesi üzerine baskı ve yıldırma politikasına maruz bırakılan 1128 akademisyenin sözünü büyütmek için akademik hayatına yeni başlayan bir araştırmacı olarak barış metnine imza attım.
Kent plancısı olarak mahallesini, evini ve yaşamını savunan herkesin yanında durduğum gibi ülkenin doğusunda kentleri yıkılan insanların yanında durmak ve yalnız olmadıklarını hissettirmenin insani sorumluluğumda olduğum için, söz söylememenin seyirci kalmanın suça ortak olmak olduğunu düşünerek bu suça ortak olmayacağız demek istedim.
Devletin kendi söylemiyle akademisyen yetiştirme amacıyla açılan ÖYP programı kapsamında “bir üniversite adına bir diğer üniversitede lisansüstü eğitim gören araştırma görevlisi” statüsünde Ömer Halis Demir Üniversitesi kadrosundayken İTÜ’de lisansüstü eğitimimi görmekte ve araştırma görevlisi olarak çalışmaktaydım.
İTÜ’de lisansüstü eğitimim bittikten sonra yetişmiş bir akademisyen olarak Ömer Halis Demir Üniversitesinde çalışmak zorundaydım. ÖYP’nin en büyük sorunlarından biri senet baskısı altında çalışmamızdı, senedin koşulları gereği istifa etmemiz, başarısız olmamız ve işten atılmamız durumunda senedi geri ödememiz gerekiyordu (toplam aldığım maaş ve ödeneklerin 1,5 katını geri ödeme koşullu).
Benim gibi pek çok genç araştırmacı arkadaşım akademisyen olma arzusundan, kadro sayısının azlığı ve açılan kadroların bir kısmının torpille doldurulması sebebiyle, insan haklarına hiç uygun olmayan şekilde devlete kendimizi ipoteklemeyi göze alarak senet imzaladık. Araştırma yapmak ve bunu öğrencilere aktarmak istiyorduk, bu yüzden Türkiye’nin dört bir yanına gitmek bizim için sorun değildi.
Şahsım adına Niğde’de toplumdan yana planlama yapacak plancılar yetiştirmeyi, oradaki öğrencilere farklı bir hayat görüşü katmayı ve onlardan farklı hayatları öğrenmeyi istiyordum. Hatta bu durumu romantikleştirerek kendimi Çalıkuşu romanında gibi İstanbul'u terk edip Anadolu yollarında idealist bir kadın akademisyen olarak görüyordum. Hayallerim böyleydi ama gerçekler başkaymış. Meğerse iktidarın istediği senet baskısıyla elinde tuttuğu, kendisine hiç ses çıkarmayacak, kendi fikirlerinin devamını sağlayacak bir akademik nesil yetiştirmekmiş.
ÖYP’li doktorasına yeni başlamış bir barış akademisyeni olarak; iktidar, YÖK ve üniversite yöneticilerinin yıldırma politikasıyla karşılaşmaya başladım. Önce YÖK ne hikmetse barış imzasının tarihinden sonra üniversitesi teklif ederse ÖYP’li asistan tez dönemindeyken kadrosunun bulunduğu üniversiteye gider şeklinde yönetmeliği değiştirdi ve yine ne hikmetse resmi olarak sadece barış imzacısı ÖYP’li asistanların tez döneminde hatta ders döneminde olanların dahi kadro iadesini onayladı.
Çoğumuzun kadrosunun bulunduğu yerde bölümü örgün eğitim dahi vermiyorken, “acil ihtiyaç sebebi” ve “üstün kamu yararı” (üstün kamu yararı söylemi, devletin artık her niyete yenen muzu oldu) gerekçeleriyle kadromuzun bulunduğu yere gitmemiz gerekti. Buna bir yerinde sürgün diyebiliriz çünkü yönetmelik gereği bizim yetişmiş bir akademisyen (en az doktor ünvanı almış) olarak kadromuzun bulunduğu üniversiteye gitmemiz gerekiyordu ama eğitim hakkımız engellenerek eğitimimiz yarıda bırakılarak acele bir şekilde gitmek zorunda kaldık.
Bu uygulamanın esas niyeti gittiğimiz üniversitelerde yalnızlaştırarak bizi yıldırmak, sindirmek ve imzamızı geri çekmeye zorlamaktı. Hatta resen rektörlere YÖK’ten sadece imzacı ÖYP’lileri çağıracaksınız ve atabiliyorsanız işten atın denildiğinin rektörlerin kendisi söylemektedir. Nasıl bir hukuk devletinde yönetmelik sadece görüşü barış olanlara uygulanabilmektedir?
Böyle bir hukuksuzluğa karşı dava açtım ve mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı aldım, bunun üzerine YÖK mahkeme kararını uygulamamak için yüksek lisansımla aynı üniversite ve aynı alanda doktora yapmamın yanı sıra İTÜ’nün doktoramı uygun bulmasına rağmen, bu seferde sürgün etmek için “doktoramın devamını uygun bulmadığı, ÖYP kapsamında saymadığı” gerekçesiyle (üniversite çalışanları ilk kez böyle bir gerekçe gördüklerini söylediler) olmayan uygulamayı ben dahil bazı barış akademisyenlerine uyguladı. Bu durumu da dava ettim, fakat sonra darbe girişimi cumhurbaşkanın tanımlamasıyla yani “ Allah’ın lütfü” gerçekleşti.
Mecburen eğitimimi yarıda bırakıp apar topar Niğde’ye gitmek zorunda kaldım, acil ihtiyacın öğrencisi dahi olmayan bölümde 9-5 benim üniversitede olmamın gözlenmesi olduğunu gördüm. Üniversite kimliğim dahi verilmedi, yıllık izinlerim onaylanmalı, memurlar dilekçelerimi işleme koymadı, burada ipi çekilenle kimse konuşmaz diyerekten yalnızlaştırılacağım ima edildi. En sonunda üniversite yöneticiyle iznimi vermemesi üzerine yaptığım konuşmada ne idari ne adli soruşturmam olmasına rağmen, neyle suçlandığımı bilmeden bana OHAL kapsamında ismimi verdiğini bunun da bana büyük bir hayat dersi olması gerektiğini söyledi.
1 Eylül gecesi 672 KHK’sında adımın ihraç listesinde yazdığını diğer imzacı arkadaşlarımın attığı mesajlardan öğrendim. Üniversite ile ilişkimi kesmeye gittiğimde bir akademisyen üniversite yöneticisinin kendisinin emir kulu olduğunu, (Bir akademisyenin kendinden polis gibi bahsedip kendini emir kulu olarak görmesindeki çelişki akademin durumunu özetlemektedir.) benim ne(!) olduğumu bildiklerini ama bu zaman kadar ses çıkartmadıklarını söyledi. Sürgündüm ve ihraç oldum acaba daha ne yapacaklardı. Ben ve orada tanıştığım diğer imzacı arkadaşım apar topar eşyalarımızı toplayıp şehirden ayrılmak zorunda kaldık. Aynı gün yerel gazetenin can güvenliğimizi riske edecek şekilde adımızı vererek haber yaptığını öğrendik.
İlk KHK ile ihraç edilen 44 barış akademisyeninden biriyim, bu durumun başlangıç olduğunu biliyorduk ve maalesef bunun önünü kesemedik ve şuan 312 barış akademisyeni KHK ile ihraç olmuş durumda, işten çıkarma, zorla emekli ettirme ve istifa ettirmeyi sayarsak 383 sayısına ulaşmış bulunuyoruz. Bunun yanında binlerce Eğitim-Sen’li öğretmen de ihraç edilmiş durumda. Pek çok ihraç edilen arkadaşımız ve hocamız dayanışma akademileri ile öğrenciye ulaşmaya devam ediyorlar.
Devletin kadrosundan ihraç olsam da araştırmacı kimliğimden ihraç olmadım, hala doktora eğitimime devam ediyorum ve yayınlar yapmaya öğrenci yetişmeye, her daim gücüm yettiği imkan bulduğum her yerde öğrenmeye ve öğretmeye devam edeceğim. En çok bizim üretmemizden ve öğrendiklerimizi aktarmamızdan korkuyorlar bu yüzden biz de yaşamın her alanında onlara kolay lokma olmadığımızı, ürettiğimizi ve bir arada durduğumuzu göstermekle yükümlüyüz.
Bütün bunları nasıl mağdur oldum, ne sıkıntılar çektim demek için anlatmadım kesinlikle. Bize yapılan baskı ve yıldırma politikaları, devletin kini ve intikam alma çabası kayıtlı kalsın diye yazdım.
Devletin zulmüne akademi kadrosunda direnmeye çalışan pek çok kadından biriyim.
Bu süreçte akademin içinde çok fazla direngen kadınla tanışmak ve onlarla bir arada mücadele etmek benim en büyük kazanımlarımdan biridir. Sokaklarda, meydanlarda, iş yerlerinde mahallerinde direnen pek çok kadına selam olsun.
Elinin değdiğini güzelleştirmeyi bilen emekçi kadınlara, bedenine, evine, kamusal mekanına, bostanına, ormanına, deresine göz dikilmesine mücadele eden kadınlara, toplumun gericileşmesine, erkek egemenliğine "Hayır" diyen kadınlara selam olsun.
Kadınlar evlerini, mahallelerini, kamusal mekanlarını, akademiyi savunmaya, yeni direniş mekanları yaratarak elinin değdiği yeri politikleştirmeye devam edecektir. (FGE/BK)
Yarın: Betül Havva Yılmaz / "Yalnız Olmamaklık"
İHRAÇ EDİLEN AKADEMİSYENLER YAZIYOR/ KADINLARIN (K)a(H)(K)ahası
Beyza Kural'dan Başlarken - OHAL'de Kadınların (K)a(H)(K)ahası
1- Fatma Güler Eryıldız: Araştırmacı Kimliğimden İhraç Olmadım
2- Betül Havva Yılmaz: Yalnız Olmamaklık
3- Ece Öztan: KHK'ları ile Gittik, Kahkahalarımızla Döneceğiz!
4- İlkay Kara: İletişim Dediğin; Döviz, Afiş, Bildiri...
5- Melek Zorlu: "Vardık, Varız, Var Olacağız"