“Buluşma noktaları her zaman çok stratejik olduklarından hiç kimse onları rahat bırakmaz...
“Dünya siyasetiyle ilgili pek çok şey Ortadoğu'da buluşur... Burası Batı dünyasının enerji kaynaklarının bulunduğu, ekonomik ve stratejik çıkarların çakıştığı yerdir... Coğrafi olarak her yerin ortasıdır... Afrika, Avrupa ve Asya, Orta Asya, Güney Asya ve Batı Asya hepsi burada buluşur... Romalılar döneminden bu yana uygarlıkların buluştuğu bu coğrafyada bugün 20. yüzyılın en büyük çatışmaları buluşmaktadır...
"İsrail Siyonizmi ve Arap milliyetçiliği, laiklik ve kökten dincilik, ulusalcılık ve enternasyonalizm... Sonuç, bu bölgenin sürekli ve çok yönlü bir kriz içinde olmasıdır... Batılı olmayan medeniyetlerin çöküşe uğradığı son duraktır... 19. yüzyıla kadar güçlü bir merkez olarak kalmayı başarmış bu topraklar bugün şiddet ve bilinmezliklerle dolu bir denizde nereye gideceğini bilemeyen bir gemi gibidir... Son gelişmelere gelince... Bunun nasıl evrileceğini kim bilebilir ki...”
İkbal Ahmet, 1993, David Barsamian ile yapılan söyleşisinden
Sıcak günlerde serin düşünmek
Bu yaz çok sıcak geçti. Basında yazılanlara göre “Ortadoğu’yu kasıp kavuran sıcaklar önümüzdeki yıllarda daha da yükselecek ve bölgeyi yeryüzü cehennemine” çevirecekmiş.
Bölge insanları ise kendilerini bir nebze olsun sıcaktan koruyacak, nefes almalarını sağlayacak tüm olanaklardan yoksun bırakılarak yaşamaya çoktan başladılar.
Bir damla serin su, bir klimanın altında serinlemek, bir ağacın gölgesine sığınmak, evlerinde uyumak bile onlardan esirgendi. Akmayan sular, çalışmayan aletler, bombalanan hastaneler, keskin nişancıların cirit attığı sokaklarda biriken çöp yığınları ortasında debelenen insanlar ve her bir yana sinen ölüm kokusu.
Dehşet senaryoları sonunda gerçek oldu.
Ortadoğu'da bunlar yaşanırken Washington’da Beyaz Saray'ın havadar ve klimalı salonlarında erkekler ve kadınlar ABD seçimlerinde destekleyecekleri yeni başkan adayları için durmaksızın çalışıyorlar. Ne de olsa dünyanın en büyük gücü, hepimizin kaderini elinde tutan Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) kimin başkan seçileceği çok önemli.
Kuruluşundan bu yana, bütün dünyaya demokrasi ve özgürlük getiren bir süper güç olduğunu iddia eden ABD bu konumunu koruyabilmek için gereken adımları mı atacak, yoksa artık bu gücünü yitirdiğini mi ilan edecek?
Trump ve aydınlar
ABD'nin aydınları, akademisyen ve yazarları ise özellikle Cumhuriyetçilerin adayı iş adamı Donald Trump'ın söylemleri karşısında tam bir karamsarlık içindeler.
“Aptalı” oynayarak halkı elinde tutmaya çalışan Trump, ABD’nin zaten hırpalanmış imajını iyice örselerken, aydınlar ülkelerinin demokrasiden ne kadar uzaklaştığını, George Orwell'in “1984” adlı ünlü eserinde anlattığı gibi devletin içindeki bir azınlığın tüm hakları ve özgürlükleri denetlediği, “faşist, otoriter ve baskıcı" bir yapıya dönüştüğünü yazmaya, halkı uyarmaya başladılar.
Orwell'in betimlediği baskıcı toplumunun iki temel özelliği gerçekleri değiştirmek ve çarpıtmak, her türlü muhalefeti sindirmek, korkutmak ve etkisizleştirmekti.
Medyanın sınırsız gücü
Bu toplumda iktidarı ve gücü elinde tutan azınlık çoğunluğun acılarına, yoksulluğuna, çaresizliğine kayıtsızdı.
Hatta sadece kayıtsız kalmakla yetinmeyip bu insanların aşağılanmalarından ve acılarından bir tür haz duymaya ve bunu bir eğlence sektörüne dönüştürmeye de yatkındı.
Medyanın sınırsız gücü, her türlü şarlatanlığın prim yapmasına kolaylıkla el verdiği için, bağımsız bireyler topluluğu olmakla övünen ABD halkı da adeta şuurunu yitirmiş bir hale dönüştürüldü.
En tehlikelisi ise bu insanların ellerinde silah olmasıydı. Toplu katliamlar, silahlı saldırılar, siyahların öldürülmesi sıradanlaştı. Dünyaya hiza vermeye çalışan ABD kendi içinde çürümeye başladı.
“Soğuk Savaş”
ABD'nin siyasi yaşamın da etkin olan kurumların en başında gelen ordu, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra İngiltere, Fransa ve Almanya gibi büyük ülkelerin askeri güçlerinin azalmasıyla birlikte Sovyetler Birliği ile başat olan tek askeri güç olarak daha sonra “Soğuk Savaş” diye anılacak yeni bir askeri dengenin kurucusu oldu.
ABD İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1948’de dünya nüfusunun yüzde 6.3’ünü oluşturuyordu ama dünya zenginliklerinin yüzde 50’sine sahipti.
ABD'nin bundan sonraki siyaseti kendi lehine olan bu tabloyu muhafaza etmek, Sovyet gücünün daha fazla genişlemesine engel olmak ve sosyalist sisteme karşı kendi sisteminin, kapitalizmin yaygınlaşmasını sağlamak olarak özetlenebilir.
Amerikan tipi özgürlük ve Amerikan yaşam tarzı bir “marka” oldu. Hamburger ve Kentucky Fried Chicken yemekten başlayıp Starbucks'da kahve içmeye giden bu yolda insanlar tek tipleşti. Bütün dünya onlar gibi yaşamak istiyordu.
Gücün simgesi: Kükreyen Aslan
Holywood filmleri bu yaşam tarzının bir numaralı tanıtımcısı olarak sinemanın yaygınlaşmasında önemli bir paya sahip oldular. Metro Golden Mayers’in (MGM) kükreyen aslanı da bu gücün bir simgesi olarak herkesin zihnine yerleşti.
Kükreyen aslan aslında ABD ordusunun küresel gücünün simgesiydi. ABD başkanları bu güçlü ordunun amacının savaşmak değil, savaşları engellemek olduğunu savunuyordu.
Hava Kuvvetleri komutanı “Bizim mesleğimiz barışı kurmaktır” diyordu.
Soğuk Savaş döneminde Kore Savaşı ve Vietnam gibi “talihsiz maceralar” yaşansa da bu paradoksal mantık devam etti. Başka ülkelerde yaptırılan askeri darbeler, çirkin oyunlar, olmaması gereken ittifaklar Washington'un ulvi amaçlarını kirlettikçe, ABD ordusunun gücü artıyordu.
ABD için özgürlük, bolluk ve güvenlik birbirinden ayrılmaz bir üçlüydü.
Pentagon’un “çözümü”
Soğuk savaşın sona ermesiyle “savaşı önlemek amacıyla küresel bir savaşa hazırlanmak” siyaseti anlamsızlaştı. ABD ordusu ve orduya bağlı diğer sanayi kollarında bir kriz olasılığı ortaya çıktı.
ABD ordusu ve büyük karlar elde eden ordunun yan sanayi kolları bundan sonra ne yapacaktı? Varlık nedenleri sorgulanır olmuştu.
Pentagon bu soruna derhal bir çözüm üretti. Bundan sonra ABD ordusu barışı kurmak yerine küresel düzeni yeniden şekillendirmek için var olacaktı.
Yeni uluslararası düzen Sovyetler Birliği’ne karşı kazanılan zafer sayesinde elde edildiğine göre, ABD'nin gücü dünyanın geleceğini de şekillendirebilirdi.
Yeni “proje”
Büyütmek için haritaya tıklayın. |
Bu yeni projenin hayata geçirileceği bölge olarak da Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) seçildi. (Büyük Orta Doğu'nun kapsadığı ülkeler için bkz harita) . Bu bölgenin halkları bu deneyimin nesneleri olarak belirlendiler.
ABD'yi BOP'a çeken nedenlerin başında, 1979 İran Devrimi ve Sovyetler Birliği'nin Afganistan’ı işgali vardı. 1980'lerin başında ABD güçleri BOP bölgesine girmeye başladılar.
Neden Ortadoğu?
Ortadoğu’da bulunma nedenleri çeşitliydi; güven vermek, uyarmak, korkutmak, bastırmak, etkisizleştirmek, kurtarmak, özgürleştirmek, yok etmek, değiştirmek, sindirmek.
Bütün bunları yapabilmek için bombaladılar, yağmaladılar, işgal ettiler, ve çeşitli bölge güçleriyle ittifaklar kurdular.
Birbirleriyle çelişen amaçlar, iyi niyetle başlayan girişimlerin, olumsuzlukla sonuçlanmasına, her olumsuzluğun ise yeni bir sorun yaratmasına yol açtı.
Ortadoğu böylece içinden çıkılamayan, her adımda daha fazla dibe doğru batılan bir bataklık olarak yorumlanmaya başlandı.
Deneyimin nesneleri olan Ortadoğu halkları ise bu süre içinde ABD'nin yeni hedefi, yenilmesi gereken düşmana dönüştüler.
Başkanlar değişse de
ABD kendisine yöneltilen eleştirilere hep aynı yanıtı verdi. ABD'nin bölgedeki varlığı uluslar arası hukukun gelişmesi, demokrasinin yaygınlaşması ve dünya pazarlarına açılan ekonomik sistemlerin kurulabilmesi için gerekliydi.
Ancak sonuç bu amaçlara ulaşmaktan çok uzaktı. Başkaldırılar, karşı devrimler, terör eylemleri ve barbarlık yaygınlaşırken, bölge halkları büyük acılar içinde kıvranıyordu.
Birbirini izleyen ABD başkanları, Demokrat veya Cumhuriyetçi, ABD askeri gücünün dünyayı değiştirip, hizaya sokacağına olan inançlarını korudular. Ne var ki, bugüne kadar hiçbiri bu hayallerinin gerçekleştiğini görmediler.
Değişmeyen siyasetler
Bu siyasetlerin tüm yükünü taşıyan, başarı ya da başarısızlığın kendi hanesine yazıldığı ABD ordusu içinde bu gidişatı sorgulamaya başlayan, ABD ordusunun Vietnam savaşından bu yana geçirdiği bütün evreleri bilen üst düzey bazı generaller ordudan ayrıldılar ve akademik hayata geçerek kendi yaşadıklarını ve bildiklerini derslerinde ve yazdıkları kitaplarda anlatmaya başladılar.
Geç de olsa, sorulması gerekenleri soruları ortaya attılar. Birinci ve en önemli soru ABD'nin açıkça başarısız olan bu siyasetleri niçin değişmiyordu?
Sorular
ABD Ortadoğu savaşlarını kazanamıyordu ve böyle devam ettiği sürece kazanamayacaktı. Kazanamadığı halde niçin hala bölgede kalmaya devam ediyordu?
İkinci soru dünyanın en büyük askeri gücü nasıl olup ciddi kayıplar vererek bu kadar başarısız oluyor ve bunun bedelini Amerikan halkı ödemek zorunda bırakılıyordu?
Bu soruları yanıtlamak, yanıtlar konusunda hem fikir olmak, kuşkusuz ki kolay değil.
Soğuk Savaş yıllarındaki ABD dış politikası hem hedefleri, hem de sonuçları açısından daha belirgin, daha sürdürülebilir statükoyu korumaya yönelik bir siyasetti.
Ortadoğu halkları
1980'li yıllardan başlayarak bugüne kadar geçen süreçte, ABD'nin Ortadoğu'daki askeri gücü sorun çözmekten veya demokrasi getirmekten çok bütün dünyayı etkileyen boyutta yeni sorunlar doğmasına neden oldu.
Yaklaşık 30 yıllık çabalardan sonra ABD’nin Ortadoğu'daki misyonu hala tamamlanmamıştı.
Açık olan sonuç "Büyük Ortadoğu" halklarının “şekillendirilmeye” pek yatkın olmayıp, ABD'ye karşı direnmeleriydi. ABD batağa saplanmış, bir türlü çıkamıyordu.
Bu çıkmaza neden girilmişti ve nasıl çıkılacaktı? ABD 20. yüzyıl tarihini kendi yazdığı gibi okuyordu. Modernitenin birbirine karşıt görüşler arasında süren epik mücadelesinde, onlar “doğru” tarafta olmuşlardı.
Komünizm, faşizm ve diğer totaliter rejimlerin karşısında demokrasi ve insan haklarının yanında olmuş, özgürlüğü savunmuşlardı. Bu haklı ve doğru duruşu ancak ABD gibi küresel bir süper güç hayata geçirebilirdi.
Başka bir “Özgürlük”
ABD’nin askeri gücü, aynı zamanda insanlara bir yaşam biçimi sunuyordu. Bu yaşam tarzı tüketime ve istediğini alabilecek maddi olanaklara sahip olmaktan geçiyordu.
ABD kendine göre bir “özgürlük” tanımı yapmış ve Ortadoğu ülkelerinde yaşayan halkların başka bir “özgürlük” kavramı olabileceğini hiç düşünmemişti.
Özgürlüğün evrensel olmayıp, yaşam biçimlerine göre değişebileceği fikri pragmatik Amerikan felsefesinde yer bulmuyordu.
Bu yazı dizisi esas olarak ABD'nin Ortadoğu'daki çıkmazını askeri ve siyasi boyutlarıyla ele alan Andrew J. Bachevich'in “Amerika’nın Büyük Orta Doğu Savaşı” adlı kitabından yararlanarak yazıldı.
Bachevich'in bu çok kapsamlı çalışması, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu durumu anlamamız için çok önemli ipuçları içeriyor.
ABD’nin kendi çıkmazını vekalet savaşları yoluyla bölgedeki tüm ülkelere nasıl bulaştırdığının ve ortaya çıkan tablodan en başta kendisini değil, bölge halklarını sorumlu tutmasının hikayesi bu aynı zamanda.
Yürek burkan bu hikayenin nesneleri olmayı ret eden onurlu Ortadoğu halklarının kendi topraklarına sahip çıkma mücadelesi, kendi aralarında kuracakları barış, dostluk ve dayanışma içinde çözümlenecektir. (MUT/BA)
* Andrew J. Bacevich: Boston Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Tarih bölümünde öğretim üyesi (Prof. Dr.). Birleşik Devletler Askeri Akademisi mezunu. Amerikan Diplomasi Tarihi konulu Doktorasını Princeton Üniversitesi’nden aldı. Boston’dan önce West Point ve John Hopkins’te öğretim üyesiydi. Yayınlanmış çok sayıda çalışması arasında Washington Rules: America’s Path to Permanent War (2010), The Limits of Power: The End of American Exceptionalism (2008), The Long War: A New History of US National Security Policy since World War II (2007) yer alıyor.
**İkbal Ahmet: (1933-1999) Pakistanlı siyaset bilimci, yazar, akademisyen. Savaş karşıtı aktivistliği ve küresel çapta direniş hareketlerini desteklemesiyle tanınıyor. Edward Said'in yakın dostu.
Kaynaklar
- Andrew J. Bachevic, America's War For The Greater Middle East, Random House, New York. 2016
- Stuart Schaar. Eqbal Ahmad, Critical Outsider in a Turbulent Age, Columbia University Press, 2015
- Roger Hardy, The Poisoned Well, Empire and İt's Legacy in the Middle East, Oxford University Press, 2017
- Eqbal Ahmad, Terrorism, Foreword and İnterview by David Barsamian, Seven Stories Press, New York, 2001
- Philippe Sands, Torture Team. Uncovering War Crimes in The Land of the Free, Penguin Books, 2008, 2009
- David Kavalik, "The USA Destroyer of Nations". Counterpunch, October 7, 2016.
- Paul. Craig. Roberts, "Washington Leads the World to War", Counterpunch, October 10, 2016
ABD'NİN "ORTADOĞU"SU YAZI DİZİSİ
"ABD'nin 'Ortadoğu'su" Başlarken (17 Ekim 2016)
1- Petrol Denilen Kara Kuyu (17 Ekim 2016)
2- İran-Irak Savaşı ve Lübnan İç Savaşı (18 Ekim 2016)
3- Soğuk Savaş, Afganistan, Libya (19 Ekim 2016)
4- Kuveyt'in İşgali ve Körfez Savaşı (20 Ekim 2016)
5- 11 Eylül Saldırısı, Afganistan (21 Ekim 2016)
6- Irak'ın İşgali (22 Ekim 2016)
7- Irak'ta Uzun Soluklu Savaşa Doğru (23 Ekim 2016)
8- ABD Askeri Irak'tan Çekiliyor (24 Ekim 2016)
9- En Çabuk Unutulan Savaş: Afganistan (25 Ekim 2016)
10- Son Perde: Suriye (26 Ekim 2016)
11- Bitirirken; Amerika Nereye Gidiyor? (27 Ekim 2016)